31 Mayıs 2018 Perşembe

ANTİK AMAZONLAR: MİT VE TARİHTEKİ SAVAŞÇI KADINLAR




Adrienne Mayor
Çeviri: E. Sonnur Özcan

Grek mitindeki egzotik toprakların güçlü kadınları Amazonlar, avcılık ve savaşçılıklarıyla ünlüdür. En büyük Grek kahramanları Heracles ve Archilles değerlerini zorlu Amazon kraliçelerini öldürerek  kanıtlamıştır. Peki Amazonlar salt bir hayal ürünü müydü? Arkeolojinin sayesinde bugün biliyoruz ki Amazonlar,  Avrasya’nın gerçek konar-göçerlerini örnek alıyorlardı.

Amazonları meşhur eden eski Grek mitlerinde Amazonlar, bilinen dünyanın sınırlarında, Karadeniz ve ötesinde yaşayan sert savaşçı kadınlardır. “Erkeklerle eşit” Amazonlar, savaşta erkekler kadar cesur ve becerikliydi. Grek mitlerinde bu barbar kadınlar evdışı yaşamları, cinsel özgürlükleri, avcılıkları ve savaşçılıklarıyla ünlenmişti. Grek mitinin en ünlü kahramanları  -Herakles, Theseus ve Archilles- değerlerini, zorlu Amazon kraliçelerini öldürerek kanıtlamıştı.

Homer’in İlyada’yı yazdığı (yaklaşık MÖ 650) zamana kadar her Grek erkeği, kadını ve çocuğu korkutucu Amazon hikâyelerini ezbere bilirdi. Desenli pantolonlar ve botlar giyen, at binen, ok atan, savaş baltası sallayan, mızrak atan ve kahramanca ölen Amazonlar, Grek vazo resimlemeleri ve heykellerinde çılgınca popüler konular haline gelmişti.

Canlı “Amazonomachy”ler [Amazon + makhe (savaş) + ia] (Amazon savaşı sahneleri) kamu binalarını süsledi. Amazonlar değişmez şekilde cesur ve güzel fakat daima silahlı ve tehlikeli şekilde tasvir edildi (bakınız resim 1).



Resim 1: Achilles, Troy'da Amazon Penthesilea'yı öldürüyor, Lucania vazo resmi yaklaşık MÖ 400, Siritide National Museum of Policoro, (Marie-Lan Nguyen).
Kaynak: Figure 18.3 in Mayor,  The Amazons: Lives and Legends of Warrior Women across the Ancient World (Princeton, 2014).


Amazonlar gerçek miydi? Ya da cesur, savaş-seven kadınlar sadece hayalî figürler miydi? Modern tarihçiler uzun zamandır Amazonlar’ın Grek hikâye anlatıcılarının hayal gücü tarafından hayata aktarılan ayrıntılı bir kurgu olduğunu varsaymaktaydı. Ancak şimdi, son zamanlardaki şaşırtıcı son arkeolojik keşiflerin güçlü delilleri sayesinde Amazon mitinin, Greklerce “İskitler” olarak bilinen bozkır kabilelerinin hakiki savaşçı kadınlarını örnek aldığı doğrulanıyor.

Antikitede “İskitya”, Ukrayna ve Rusya’dan Kazakistan ve Moğolistan’a uzanan, çok sayıda farklı fakat kültürel olarak ilişkili konar-göçer atlı okçular tarafından iskân edilmiş geniş toprakları ifade ederdi. MÖ 700 ve MS 500 arasında gelişen İskit yaşam tarzı atlar, okçuluk ve her dâim savaşçılık üzerinde temellenmişti.

Bugüne kadar arkeologlar  insan kalıntıları, zengin altından el işleri ve özgün giysiler, zırh ve silahlar barındıran 1000’den fazla İskit kurganı buldu (bakınız harita 1). 




Harita 1: Eski İskitya. Harita çizimi: Michele Angel


MÖ 7. Yüzyılda Grekler İskitler ile ilk karşılaştıklarında Helenik şehir devletleri Karadeniz etrafında koloniler kurmakta ve tüccarlar Orta Asya’nın içlerine doğru girmeyi göze almaktaydı. Greklerin İskitya bilgisi genişledikçe, Amazonlar’a ilişkin tanımlamalar ve tasvirler bozkırın konar-göçer âdetleri, kıyafetleri, atları, yayları, sadaklarını yansıtan daha gerçekçi detaylara kavuştu. Yaklaşık MÖ 450’lerde Herodot ve diğer Grek tarihçileri İskitya kadınlarının Amazon mitini andırır şekilde erkeklerin yanında at üstünde nasıl savaştıklarını tasvir ediyorlardı.  Eski kaynaklar, Fars’ın Kiros’u, Büyük İskender ve Romalı general Pompey’in Amazonlar’ı andıran savaşçı kadınlarla karşılaştığını bildirmiştir.


DNA ve biyoarkeolojik analiz ortaya çıkana kadar, eski arkeologlar silahlarıyla gömülü her iskeleti daima erkek savaşçı olarak tanımladılar. Ancak artık böyle değil. Günümüzün bilimsel testleri eskinin, sadece erkeklerin savaşçı olduğu ve silahların da ancak ve ancak erkek eşyası olduğuna dair eski varsayımlarını tersine çevirdi.

DNA analizleri İskit kadınlarının yaklaşık üçte birinin aktif savaşçılar olduğunu ortaya koyuyor. Bugüne kadar 300 kadının, Bronz Çağ’dan MS 1. Yüzyıla tarihlendirilen kurganında mızrak, bıçak, savaş baltası ve sadak beraberinde gömüldüğü ortaya koyuldu.

Silahlı kadın iskeletlerinin çoğu, savaş mücadelesinden kaynaklı yaralar taşımakta; kemiğe gömülü ok başları, kılıçla kesilmiş kaburgalar, sivri savaş baltalarıyla delinmiş kafatasları gibi.

Biyoarkeolojistler, kadınların yaya, hareket hâlinde ve yüzyüze mi savaştıklarını yoksa at sırtında mı olduğunu, düşman darbelerinden etkilenip etkilenmediğine dahi karar verebiliyorlar. Kadınların çoğunun iskeleti hayat boyu at binmenin izlerine işaret etmekte ve elleri ağır bir okçuluğun varlığını göstermektedir (bakınız harita 2). 



Harita 2: Eski İskit topraklarındaki 300’den fazla savaşçı kadın kurganına ilişkin Arkeolojik  keşifler. Harita çizimi: Michele Angel

 
 
Altaylar’da donmuş hâlde bulunan birkaç kurgan, İskit kadın ve erkeklerinin yoğun bir biçimde dövmeli olduklarını gösterdi. Bazı kurganlarda yün, keçe, ipek, kürk ve deri giysiler bulundu. Kadın ve erkeklerin üzerindeki giysileri Grek vazolarında resmedilenlere çok benzer şekilde, bir örnekti: Kullanışlı pantolonlar, tunikler ve botlar.

Kadınlar, erkeklerle aynı onuru paylaşır hâlde gömülmüşlerdi: Kurban edilmiş atlar ve matemciler için düzenlenmiş büyük tören. Erkekler gibi kadınlar da silahlarıyla, zırhlarıyla, eşyalarıyla, kenevir içme gereçleri ve törensel son yemekleriyle: Mayalandırılmış kısrak sütü [kımız] ve demir bir bıçak saplanmış ahşap tabaktaki at eti.

Silahlarıyla gömülü en genç savaşçı kız öldüğünde 10-14 yaşlarındadır. Bu savaşçı kızın kurganı konar-göçer çocukların erken yaşlarda at binme ve silah kullanma eğitimi aldığını kanıtlıyor. Bebeklerin hem erkek hem de kadınlarlarla birlikte gömülü olmaları da dikkat çekicidir.
Kazakistan’da bulunan özgün bir savaşçı kadın kurganı yaklaşık MÖ 300’lere tarihlendirildi. Kadın, sağ elinde büyük demir hançeri olduğu halde gömülüdür. Yanındaki bir başka kurgan, sadağı ve 40 ok başı ile gömülmüş 14-15 yaşlarında bir kızı barındırmakta. 

Ukrayna’daki bir kurgan, 10 ile 45 yaşları arasında değişen kadın iskeletleri barındırıyor. Kadınlar zırhlar, mızraklar ve oklar eşliğinde toprağa verilmiştir (bakınız resim 2).  

Resim 2: Demirden enli hançeri ve demirden iki ok başıyla tipik savaşçı kadın iskeleti, İskit mezarı, MÖ 4. Yüzyıl, Foto: James Vedder.

Kaynak:  Color plate 3, in Mayor, The Amazons: Lives and Legends of Warrior Women across the Ancient World (Princeton, 2014).
 
Pek çok silahlı kadın kurganı, Rusya’daki Rostov-on-Don [Azak Denizi yakınında] civarında gün yüzüne çıkarıldı. Örneğin, yeni bir otoban yapılırken arkeologlar yaklaşık 20 yaşlarında genç bir kadının kurganını kazdılar. At koşum takımı, demir savaş baltası ve Çin aynası ile çevrelenmiş kadın, altından kuşlar ve geyikler ile süslü bir taç canavarlarla savaşan maymunlarla savaşan maymunlarla süslenmiş turkuaz ve altından yapılmış görkemli bir gerdanlık takmıştır. Kadının kurganındaki eşyalar İskit ve Asya motiflerini birleştirmekle, konar-göçerlerin uzun mesafeli ticaretlerine tanıklık etmektedir. Kadın bir okla öldürülmüştür.

Çok sayıda arkeolojik kanıt, kadınları ve kızları evde oturup dokumacılık yapan ve çocuk bakan Grekler’in belli bir düzeyde bir cinsiyet eşitliğinin onları hayretler içinde bırakacağına işaret ediyor. Bunun aksine, konar-göçer atlı erkekler ve kadınlar sert bir coğrafyada, sürekli  hareket hâlinde, avlanan, akınlar düzenleyen, düşman kabilelerle savaşan zor bir hayat sürdüler. Çünkü kabilenin her bir üyesi bir paydaş olup her biri hayatta kalmaya katkıda bulunuyordu. Kızları da erkekleri gibi at binecek, ok atacak ve savaşacak şekilde eğitmenin bir anlamı vardı. Gerçekten de İskitya’da kadınlar için asıl eşitlik yaratıcı, atların okçulukla birleşik olmasıydı. Hızlı bir atın üzerindeki yay taşıyan bir kadın bir erkek kadar ölümcül olabilirdi. 

Barbar kadınların savaşta erkekler gibi cesur ve usta olmalarına ilişkin bolca heyecanlı anlatıları yaratmalarındaki İskitlerin eşitlikçi yaşam tarzları, İskitler’den ilham alan Grekler için hem canlandırıcı ve hem de yıldırıcıydı. Öyle anlaşılıyor ki ataerkil Grek toplumu için olmayacak bir rüya durumundaki cinsler arası eşitlik fikrini keşfetmede Grekler, kendileri için güvenli bir yer olarak Amazonlar hakkındaki mitlerini buluyorlardı. Dolayısıyla, sadece orası için izin vardı.

Mitsel Grek senaryosu, her Amazon kraliçesini yenilmez ulusal Grek kahramanlarının elinde ölüme mahkûm etmiştir. Bununla beraber, daha sonra gelen tarihçiler, savaşçı kraliçelerin barbar topraklarındaki yürüttüğü savaşları ve kazandığı zaferleri daha gerçekçi bir şekilde kaydetti. Tirgatao, buna bir örnektir. MÖ 5. Yüzyılda Azak-Don bölgesinde yaşayan Ixomatae’lerin (Azaklılar) lideriydi.  Adının anlamı “ok gücü” olan Tirgatao, erkek piyade okçulardan ve okçu ve kementçi atlı kadınlardan oluşan ordusuyla Kafkaslar’da düşmanlarla savaştı. Bir keresinde yakalanıp kuleye kapatıldı ancak cesurca oradan kaçarak Don nehrine döndü ve yeni bir ordu kurarak öcünü aldı. Bir başka seferinde, kuşandığı savaş kemeriyle rakibini yere serdi.

Yaklaşık 300 yıl sonrasında, Amage (“çayır”), bir Alan-Sarmat boyu olan Roxolani’lerin hükümdarı olarak ilan edildi. Amage de bir çok zafer kazandı. En iyi 120 savaşçısıyla giriştiği bir akında kendi elleriyle düşmanın liderini öldürdü. Liderin oğlunun yaşamını bağışladı fakat onu barışçıl bir şekilde yöneticilik yapacağı konusunda ikna etti.

Eski Greklerin Amazonlar üzerinde tekel oluşturdukları sıkça ileri sürülür. Oysa, savaşçı kadınlar hakkında hikâyeler düzen; efsanevî  ve tarihsel savaşçı kraliçelerin anlatılarıyla heyecanlanan tek eski Grek kültürü değildi. Bozkırların sert kadınları aynı zamanda Mısır, Fars, Kafkasötesi, Ermenistan, Azerbaycan, İran, Orta Asya, Hindistan hatta Çin’deki sözlü ve yazılı geleneklere ilham vermiştir.

Farslarla yaptıkları savaşlarda bazı güçşü savaşçı İskit kraliçeleriyle karşılaştılar. Saka-İskit kraliçe Sparethra (“kahraman ordu”) yaklaşık 300 bin atlı erkek ve kadından oluşan ordusuyla Fars’ın Büyük Kiros’una karşı savaştı. Grek tarihçi Didorus’un anlattığı üzere, “Sakalar savaşın tehlikesini erkekleriyle paylaşan güçlü kadınlarıyla” ünlüdür. Sparethra, Fars güçlerini yendi ve Kiros’un oğullarından üçünü yakaladı ve böylece Kiros’u barış anlaşmasına zorladı.

Sparethra ve Kiros müttefik oldular ancak Kiros, Saka-Masaget kraliçesi Tomris ile savaşırken bu kadar şanslı değildi. Yaklaşık MÖ 530’da Kiros, Tomris’in atlı okçuları tarafından bozguna uğratılıyorken hîleye başvurdu ve yem olarak şarap kullanarak tuzak kurdu. Şarap içmeye alışkın olmayan konar-göçerler katledildi ve Tomris’in oğlu kaçırıldı.

Hîleye çok öfkelenen Tomris, Kiros’a gönderdiği haberde onu kana doyuracağına yemin etti. Sonraki savaştaki korkunç kargaşa içerisinde Tomris’in ordusu Farslar’ın ordusunu yok etti. Kiros ölümcül şekilde yaralandı. Tomris’in kralın cesedini bulduğu, kafasını kestiği ve kanla dolu bir şarap kabının içine daldırdığı söylenir. Günümüzde Kazakistan, Tomris’i ulusal kahramanları ilan etmiş ve onun onuruna bozuk para basmıştır (bakınız resim 3).




Yukarıdan aşağıya, Resim 3: Saka-Masaget Kraliçesi Tomris, Kazakistan bozuk parası, 2010, Kazakistan Darphanesi’nin izniyle; Resim 4: Kalmık kahraman-kız Saykal, Orta Asya Manas Destanı’ndan, İllüstrasyon:  Teodor Gercen, Kırgız Cumhuriyeti posta pulu, 1995. Kaynak: 24.2 in Mayor, The Amazons: Lives and Legends of Warrior Women across the Ancient World (Princeton, 2014).
 
Med İmparatorluğu döneminde (MÖ 625-550) bir başka Saka kraliçesinin hayatı eski Fars (İran) aşk hikâyesine ilham verdi. Cesur Zarina (“altın”) pek çok düşman yakalardı. Partlar Zarina’dan Saka-Part ve Medler arasında bir dizi savaşa yol açacak bir isyan başlatmasını istedi. Yapılan savaşların birinde Zarina ile Medler’in komutanı Stryangaeus yüz yüze geldiler. Komutan Zarina’yı atındandüşürdü ve fakat onun cesaretinden aşırı derecede etkilendiği için tekrar atına binip kaçmasına izin verdi. Bir süre sonra, Stryangaeus Zarina tarafından yakalandı; fakat Medli onun hayatını bir zamanlar bağışladığı için serbest bıraktı. Sonra, Medler ve Sakalar’ın barış ilan etmelerinin ardından, Stryangaeus Kraliçe Zarina’yı Rhoxanake’de (”parlayan şehir”) ziyaret edip eski düşmanına karşı duyduğu ölümsüz aşkı ilan etti. Bazı araştırmacılar, bu aşk hikâyesini Troy’da yiğit Amazon Penthesilea’yı öldürmekten pişmanlık duyan Archilles’in trajik Grek miti ile karşılaştırılmıştır; ancak, Fars hikâyesi çok farklı bir senaryo sunar: Zarina ve Stryangaeus, savaşta birbirlerinin hayatlarını bağışlamışlar ve böylece dostluk ve aşk mümkün olmuştur.

Bazı Çerkez efsaneleri bir Kafkasya Amazon karliçesi olan Valdusa ve onun bütünüyle kadınlardan oluşan ordusunun Thulme tarafından yönetilen Çerkez erkeklerle nasıl savaştığını anlatır. Pek çok sonuçsuz çatışmanın ardından ordular bozkırda  bir kez daha karşı karşıya gelir; ancak bu kez Valdusa, Thulme’den özel bir buluşma talep eder. Orduların arasında bir çadır kurulur ve liderler yalnız bir şekilde içine girerler. Çift, ertesi gün ortaya çıkınca Valdusa evlenmeye karar verdiklerini ve artık ortak düşmanlarına karşı eşit bir şekilde ve beraberce savaşacaklarını ilan eder. Aşıklar, askerlerinden kendilerinin sunduğu örneği takip etmelerini isterler. Kadın savaşçılari Çerkez erkekleri kocaları olmaya davet ederler. Efsanenin her versiyonunda Çerkezler ve Amazonlar güçlerini birleştirmiş ve yoldaşlar olarak sonsuza dek birlikte savaşmışlardır. Efsane, Herodot’un bir grup Amazon’un İskit erkekleriyle dövüşmesini ve sonra aşığıyla kaçmaya, böylece Sarmatları oluşturmaya karar vermesine ilişkin daha eski kaydını hatırlatır.

Son dönemde bulunan bir Eski Mısır papirüsü, benzer bir mutlu son anlatır. Suriye’nin Amazon kraliçesi Serpot, (“mavi nilüfer”) Mısırlı komutan Pedikhons  ile tek bir savaşta çatışır. O kadar iyi uyumlanırlar ki kimse kazanamaz. Birkaç karşılaşmanın ardından birbirlerine âşık olurlar. Güçlerini birleştirmeye ve düşmana karşı birlikte yürümeye karar verirler.

Kadın ve erkek savaşçıların eşitler şeklinde birleşerek aşkta ve savaşita yoldaş olduğu diğer olay örgüleri Orta Asya’nın ve hatta Çin’in eski geleneklerinde bulunmakta. Kırgız, Kazak, Nogay, Uygur ve Türklerin saz şairleri tarafından asırlardır söylenen bir efsaneler külliyatı olan Manas destanında Kalmık savaşçı-kahraman Saykal ile kahraman Manas’ın hikâyesi yer almaktadır (bakınız resim 4). Kırk Bâkire üzerine söylenen Özbek ve Kırgız şiirlerinde, kadın lider Gulaim’in Aral Denizi’ndeki kalelerinde zalim Kalmık liderini tek bir dövüşte yenmesi anlatılır. Bu zaferde Gulaim’e bir başka boyun kahramanı Arslan yardım etmiştir. Gulaim ve Arslan birbirlerine âşık olurlar ve Karakalpaklar, Türkmenler, Özbekler ve Kazaklar’dan oluşturdukları bir koalisyon kurarlar. Böylece pek çok zafer kazanırlar. Benzer bir hikâye örgüsü, İç Asya’nın konar-göçer savaşçı kadınlarıyla ilgili olarak Çin halk şarkılarında da bulunur.

Bu Grek olmayan hikâyeler eski Grek ülkesinin koyu mitsel senaryolarından radikal olarak ayrılmaktadır. Grek senaryolarda Amazon kraliçeler daima trajik kaderlerinden mustariptir. Erkeğin eşiti kadın fikri Grek mitlerinde korku ve dehşete neden olurken, cesur ve özgür kadınlar fikri, gerçek savaşçı kadınlarla karşılaşan başka eski kültürlerde müttefiklik ve duygusal yoldaşlık için arzu uyandırmıştır. Grek miti dışında, savaşçı kadın savaşlarda sağ kalabilir, zafer kazanabilir ve hatta bazen sonsuza kadar mutlu yaşayabilirdi.



Kaynak: http://www.worldfinancialreview.com/?p=5246
 



Yazar Hakkında:

 
2006'dan beri Stanford Üniversitesi'nde Klasikler ve Bilim Tarihi bölümünde research scholar olarak çalışan Adrienne Mayor , aralarında The Amazons: Lives and Legends of Warrior Women across the Ancient World (Princeton, 2014) ve Pontuslu Mithradates VI'nın biyografisi, The Poison King’in de olduğu beş kitabın yazarıdır. Kitapları on dile tercüme edilen Mayor’ın The Posion King’i 2010’da National Book Award’da nonfiction finalisti olmuştur