4 Mayıs 2012 Cuma

Ekmek, Reçel, Ketçap, Mayonez: Bir Gıda Kâbusundan Kareler!...



Herşey, evet, hemen herşey gibi geleneksel tarımın ve hayvancılığın da kapitalizme kurban edilmesine kafası acayip bozulan bendeniz, Bodrum’da yaptığım uzun soluklu bir mutfak alışverişinde hepten boğulur gibi hissettim kendimi!
Evden uzakta, tatil yerinde olduğumuz için, normal şartlarda yapmadığım türden bir alışveriş yapmak zorunda kaldım. Nasıl mı? Örneğin, evimizde-yurdumuzda, ekmeği bildiğimiz bir fırından alırız; burada büyük bir süper marketten almaya kalktım (almadım, nedenini anlatacağım...). Reçeli ben yaparım, evden kilometrelerce uzağa reçel çeşitleri taşımak yerine gider bir çeşit hazırını alırım dedim. Ketçap-mayonezin sadece bir markasını kullanırım; alışkanlıktan gayrı bir derinliği yoktur; ancak bu kez diğer markaların "içindekiler"ine şöyle bir bakmak istedim: manzara karşısında, derhal kendi markama dönüp onu satın aldım.
Başa dönüp, en temel gıdamız ekmekten başlayalım. Ambalajlı ekmeklerin "içindekiler"ine bakmak adetiniz midir, bilmiyorum. Benim hiç değildi. Ekmek bu, ne katılabilir ki diyorsunuz... Kaldı ki rutin koşturmam arasında böylesine ayrıntılı bir alışveriş için vaktim de yok. Amma, şöyle bir listenin bir tam buğday ekmeğinin -hem de çok çok ünlü bir markanın- içine katılıyor olduğunu rüyamda görsem inanmazdım:
"xxxxx Tam buğday ekmeği: Tam buğday unu, içme suyu, glüten, karabuğday tanesi, maya, kepek, buğday ekşisi, tuz, soya unu, koruyucu, emülgatör, inaktif maya, antioksidan ve soya."
Bunlardan, en azından, gluten, soya unu, emülgatör, antioksidan ve soya, benim yediğim besinde olmasını kesinlikle istemediğim girdiler. Merak edenler, anılan kalemlerin taşıdığı tehlikeleri internet üzerinde çok kolayca bulabilirler. Bu arada, yukarıdaki liste sade tam buğday ekmeği için değil, üç aşağı-beş yukarı tüm çeşitler için geçerliydi. Dolayısıyla, elime aldığım tüm ambalajlı ekmek çeşitlerini yerine koyup, alışveriş sonrası derhal gerçek bir ekmek fırını aramaya koyuldum. Çok şükür kolayca bulup, geleneksel ekmeklerimize kavuştuk (ya da biz öyle sanıyoruz!).
Reçel mevzuu da ambalajlı ekmek kadar dramatikti. Koca bir reçel reyonunda, içerisinde glikoz bulunmayan, yani tamamen gerçek şekerle kaynatılmış reçel bulamadım, desem inanır mısınız? Maalesef öyle! Tüm reçel markalarını hiç üşenmeden elime alıp "içindekiler" kısmını inceledim; her birinin listesinde bir glikoz şurubu kalemi boy göstermekteydi. Mesela şöyle:
"xxxxx Geleneksel Çilek Marmelatı (Şeker, Çilek, Glikoz Şurubu, Asitliği Düzenleyici (Sitrik Asit ), Kıvam Arttırıcı (Pektin) gluten İçermiyor." Neticede reçel yemekten vazgeçip, tatlı ihtiyacımızı balla karşılamakta karar kıldık...
Ketçap-Mayonez reyonunda uğradığımız da aynı akıbet: İçerisinde glikoz şurubu bulunmayan tek marka var: Benim yıllardır kullandığım marka. Hiç bir şekilde araştırmış değildim; ancak, kalitesine inandığımız ve yerli bir marka olduğu için yıllardır tüketirdik. Diğer tüm markalar glikoz şurubu kullanmaktalar. Ailem ve insanlık adına hem ketçap hem de mayonez üretiminde glikoz şurubu ya da başka katkı maddesi kullanmadığı için bu geleneksel markaya çok çok teşekkür etmek istiyorum.
Ekmek, reçel, ketçap ve  mayonez. Bu dört kalem, temelde Genetiği Değiştirilmiş mısır ve soya hassasiyetiyle, normalden epey fazla bir zaman ayırarak yaptığım bir günlük alışverişimin kara bilançosu. Soya ve ürünleri ile glikoz/mısır şurubu dışındaki Exxx tarzında yazılan onlarca katkı maddesi işin cabası. Bunları içermeyen hazır-gıdalar, zaten hayatımızda hemen hemen yok gibiler...
Diğer yandan, sadece mısır ve soyanın mı genetiğiyle oynanıyor? Elbette ki hayır. Ülkemiz sınırlarında GDO'lu gıdalar üretilmiyor olsa da başta pirinç olmak üzere, kuru fasulye, nohut, mercimek gibi tahıllar gümrüklerimizden rahatça girmekteler. Ve maalesef ülkemiz mahalle pazarlarındaki tezgahlardaki yerlerini dahi çoktan almışlar! Örneğin geçen yıl annem pazardan, Arjantin'den ithal kuru fasulye almıştı; her biri birbirine eşit boyutta, düzgün, pırıl pırıl fasulyeler!... Üstelik, fiyatı da yerlisinin yarı fiyatından daha az! Marketlerde gördüğünüz pirinç, mercimek vb. tahılların üzerine bakın pek çoğu ithal olup ülkemizde paketlenmiştir.
Sebzelerin, etlerin, süt ve süt ürünlerinin durumları da başlı başına birer uzun yazı konusu. Ne, transfer şartlarına dayanması için kabuklu böceklerin genlerinin domateslere aşılanmasını, ne de GDO'lu mısır ağaçlarıyla (evet bir ağaç kadar kalın ve uzun olabiliyorlar) ölümüne beslenen zavallı inekleri göz ardı edebiliriz… Onları hasta edip öldüren GDO’lu yemler, bizi öldürmezmiş!.. Bilimsel kanıtlarla sabittir ki yalan! İlgilenenler önceki yazılarıma ve farklı incelemelere bakabilirler. Peki soruyorum yetkililere: Bizlerin, gönül rahatlığıyla bakkaldan-marketten satın alıp çoluk çocuğumuza yedirebileceğimiz ne kaldı geriye?...

Hiç yorum yok: