Tam da elektrik doğal gaz zammıyla omuzlarımın çöktüğü akşamdı…
Düşünceli düşünceli eve yollanırken…
Radyoda şöyle bir haber işittim: Devlet kendi elektriğini üretene
izin verecekmiş. Dahası, fazla elektrik üretirsen, dağıtım şirketlerine satıp
paraya çevirebilecekmişsin. Daha da dahası, izin vereceği enerji kaynakları
yenilenebilir olmalıymış!
Birden bir hafifleme hissettim, omuzlarım doğruluverdi… İçim
neşeyle doldu! Oh be! Dedim… Ne güzel, ne sevimli, ne akıllı bir adım!... Hemen
araştırmalıyım; evimize nasıl bir sistem kurmalıyız? Rüzgârla mı yoksa güneşle
mi çalıştırmalı? Yoksa biraz zorlayıp her ikisini de mi kurdurmalı?... Sonra gayrı
ihtiyari şu üç kelime çıktı ağzımdan: Ne kadara mal oluyordur acaba?...
“Enerji Piyasasında Lisanssız Elektrik Üretimine İlişkin
Yönetmelik’
Ertesi gün Resmi Gazete’de yayınlanan kararı buldum. Buldum
bulmasına da adını, kapsamını, tarihini (Temmuz 2011’de yayımlanmış; benim
duyduğum haber ek bir fıkranın yayımlanması şerefine önceden alınan kararların
tekrarından ibaretmiş) yani ana hatlarını algılamaktan öte; teknik ayrıntılara
muttali olamadım bir türlü… Maliyet bilgisini zaten içermiyordu. Basına
bakayım, belki orada anlaşılır ayrıntılar bulurum, dedim. Gazete haberlerinde
pek bir şey bulamadım… Enerji haberleri yapan bir sitede bazı bilgiler buldum.
Buldum da ne oldu?...
Rüzgâr enerjisi ve biz… Birarada zikredilemeyecek kadar uzakmışız, meğer!
Rüzgâr enerjisi bahsi orada kapanıverdi! Niye mi sevgili okur? Tek
bir rüzgâr gülü edinmenin maliyeti, benim TL karşılığını hesaplamaya aklımın
ermeyeceği kadar çok basamak içeriyordu da ondan: Tam 750.000 USD! Üstelik
diyelim biz şu dünyanın en zenginleri arasındaki 25 Türk’ten biriyiz. Bu
acayip para da bizim için çerez parası… Yine olmuyor! Şöyle: Araştırdım, bizim
bulunduğumuz bölgede rüzgâr türbini falan kurulamazmış… Çünkü türbini
döndürecek rüzgâr olmazmış buralarda! Esasen Türkiye’nin belli bölgeleri rüzgâr
enerjisine uygun coğrafyalarmış…
Hımm, dedim… Demek devlet büyüklerimizin kastettiği rüzgâr değil,
güneşmiş! Dur ben onu araştırayım… İnternet’ten bakındım; güneş enerjisinden
elektrik üreten sistemler kuran bir firma buldum. Üşenmeyip telefonla aradım.
Ümitliydim, azimliydim, kararlıydım… Temiz enerjiyle evimde elektrik üretmek
istiyordum!...
Teşvik sistemi olmaksızın halkın sonsuz güneş enerjisinden faydalanması
imkânsızmış!
Telefondaki ses güven veriyordu. Ben sordum, o cevapladı. Ayrıntı istedikçe
izah etti; izah ettikçe omuzlarım tekrar düşmeye başladı!... Efendim, olay
şöyleymiş: Dört kişilik bir ailenin
ortalama günlük elektrik sarfiyatı minimum 8 kw’mış (ısınma hariç). Böyle bir
ihtiyacı karşılamak için gereken sistemin kurulumuna ödenmesi gereken ise… sıkı
durun: 16.000-17.000 € (Euro) gibi bir para gerektirirmiş!... Yani yaklaşık
38.000 TL.
Yukarıdaki yatırım tutarıyla üretilecek 8 kw, elektrik fazlasını,
dolayısıyla enerji dağıtım şirketlerine elektrik satma imkânı yokmuş; çünkü bu
miktar ancak günlük tüketimi karşılamaktaymış. Diyelim ki 10-15 kw’lık bir
sistem kurdurduk ve fazladan elektriği satmak istedik. Böyle bir talep durumunda işler değişirmiş!
Elektrik depolama aygıtları da satın almak gerekiyormuş.
Peki ne kadara mal oluyormuş bu aygıtlar, derseniz… (keşke
demeseniz!) Maliyete %25 gibi bir ekleme yapmanız gerekiyor, cevabıyla
karşılaşıyorsunuz…
Edindiğim bilgilerin bende ciddi hayal kırıklığı yarattığını
söylememe gerek var mı bilmem… Anlaşılan Hükümetin kastettiği vatandaş kitlesi
biz ve bizim gibi kazandığıyla kıt kanaat geçinenler değilmiş. İyi de nüfusun
çoğunluğunu bizler oluşturmuyor muyuz? Neden ilan edilen son tebliğde şuna
benzer bir şerh düşülmemiş: “Bu yönetmelik çerçevesinde ortaya koyulan
maddelerde bahsedilenlerin, alt ve orta düzeyde geliri olan vatandaşlarımız
için uygulanması maddî olarak mümkün değildir!”
Dünyada durum nasıl?
Yine de Dünyada ve ülkemizde durum neymiş, bir bakmak, öğrenmek
istedim: Hâlihazırda Hollanda, Almanya gibi AB ülkeleri; ABD, Norveç, İngiltere ve Japonya, güneş
enerjisi başta olmak üzere, yenilenebilir temiz enerji sistemleri öneriyor
halklarına… Hatta karşılıksız teşvikler veriyor.
“Güneşin ülkesi, ama gölgede çalışıyor”
Enerji uzmanı Uygar Özesmi şöyle diyor (ntvmsnbc): “Yılda 200 günü
güneşli geçen Türkiye, güneş enerjisi kapasitesinin binde birinden bile
faydalanamıyor. Oysa ülkemizin enerjide dışa bağımlılığı %72’ye ulaşmış
durumda. Güneş enerjisi kullanımında dünyada ilk sırada yer alan Almanya,
güneşlenme süresi olarak Türkiye’nin yarısı kadar potansiyele sahip. Almanya 9
bin 380 Mw’lık kurulu güneş enerjisi gücüne, 2010’un ilk üç ayında 3 bin 400 Mw
daha ekledi. Yılda 2 bin 738 saatlik potansiyele sahip Türkiye ise ‘güneşin
ülkesi, ama gölgede çalışıyor’” (bu ifade bir Avrupa dergisinde kullanılmış).
“Güneşin dünyanın ihtiyacı
olandan 3085 kat daha fazla enerjisi var.”
Son
olarak şu çok önemli bilgileri de paylaşmak istiyorum: Radikal’de yayınlanan
habere göre, Japon elektronik üreticisi Kyocera’nın Yönetim Kurulu Üyesi Stefan
Wiebach, Güneşin dünyanın ihtiyacı olandan 3085 kat daha fazla enerjisi
olduğuna işaret ederek Türkiye bağlamında şunları söylüyor: “Güneş enerjisini
yaygın olarak kullanılmasıyla, her yıl bir nükleer santral kapatılabilecektir.
Türkiye’nin güneş enerjisinde çok şanslı bir ülke. Türkiye’de güneş enerjisi
Almanya’nın iki katı. Ama Türkiye bu verimli enerjisini Almanya kadar
kullanamıyor. Dünya güneş enerjisini fark etti ama henüz yolun başındayız.
Güneş, geleceğin anahtar teknolojisi olacak.”
Daha
güneşli, daha rüzgârlı ve daha ümitli enerji kararlarına…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder