26 Temmuz 2012 Perşembe

Kurtulmuş, "Sen Neden Oradasın?”






Ralph Waldo Emerson: "Henry, neden buradasın?"
Henry David Thoreau: "Waldo, sen neden oradasın?"



HAS Parti kapandı kapanacak… 

İnsanın bir sene önce, bugün kapandı kapanacak dediği bir partiye oy vermiş olması hiç hoş bir duygu değil elbette… 

Ama şu var: bizlerin HAS Parti’ye oy verme gerekçelerimizi sunacak yeni siyasî partiler er ya da geç kurulur, eder... Bizler de gider paşa paşa oyumuzu yine, insan ve çevre odaklı, inançlara saygılı, antikapitalist bir partiye veririz, olur biter. 

Ha, yüzbinlerce insanın bilerek ve isteyerek HAS Parti’ye verdiği oyun, hangi hakla bir başka partiye havale edildiği; veya bir başka partiye ilhakta hangi hakla arkaplan kılındığının cevabını kimse veremez, o başka… Tarih bunun vebâlini müstehak olanların hânesine muhakkak ki yazacaktır.

Asıl mesele bu değil; asıl mesele, başta Sayın Kurtulmuş olmak üzere, “AKP’de yok olup AKP olma” fikrini kafalarında meşrulaştıranların bunu nasıl ve ne diye başarabildikleri(!); hangi argümanlar ve motivasyonlar eşliğinde akıl ve vicdanlarından onay aldıklarıdır…

Hariçten gazel okumak istemem ama benim gözlemlerime göre HAS Parti’nin temel sorunu, karar vericilerin ezici çoğunluğunun, parti programlarına yazdıkları o muhteşem cümlelere, aslında kendilerinin inanmamış olduklarıydı. Şöyle de diyebiliriz: HAS Parti’nin kırmızı çizgilerini ya da mavi kitabını partililerin büyük kısmı, partiye oy veren vatandaşlar kadar içselleştirmiş değillerdi. Dolayısıyla onların zihinsel dünyalarında “güneş doğuyor, devran dönecek” sözü, tıpkı “Harun gibi gelip Kârun gibi gitmeyeceğiz” gibi, seçim sloganı olmaktan bir adım öteye geçemedi…

Sayın Kurtulmuş’u ve eşi Sevgi Hanım’ı tanıdım. HAS Parti’nin anayasa konusunda düzenlediği bir paneldeydi. Seçim sonrasıydı. Ortak arkadaşlarımız vardı. Oturduk hep birlikte sohbet ettik.

Henüz altı ay önce kurulmuş bir partinin, meclise girebilecek kadar oy almasını beklemenin günün cârî gerçekleriyle (AKP) örtüşemeyeceğini;

Seçim üzeri sosyal medyada bir sürü partilinin bu yönde hayâller kurup, doğal olarak sonrasında büyük çökkünlük yaşadığını;

Nihayet o ikbal/iktidar heveslilerinin  seçim sonrası bütünüyle ortadan kaybolduklarını da belirterek, bu sonucun esasında kendileri ve partileri için hayırlı bir ayıklanmaya vesile olduğu ifade ettim Bay ve Bayan Kurtulmuş’a.

Ve dedim ki:

“Hocam, çünkü bu yol uzun soluklu, inanılmaz inanç-emek-mesai isteyen bir yol… Ayrıca, belki de hiçbir zaman iktidara ulaşılamayacak  bir yol… Ama zaten bu memleketin en fazla ihtiyaç duyduğu basîretli bir muhalefet değil mi? Bundan daha kıymetli ne olabilir?...”

Ve ekledim:   

“Parti programınızın ve sizlerin, metayı değil, insanı ve sosyal adâleti merkeze alan prensipleriniz yeter!… Başka bir dünyanın, başka bir medeniyetin mümkün olduğunu hatırlatıyorsunuz bize: Kula kul olmayan, kimliğini rahatça yaşayan, geçim kaygısıyla köleleşmemiş insanların, asgarî tüketim yaparak yaşadıkları, nükleersiz, GDO’suz, adâletli bir dünya!… ‘Serbest Piyasa, olmazsa olmaz bir şey değildir; geriye göçle köylerimiz, tarım ve hayvancılıkla vb. teşvik edilmelidir’, diyorsunuz mesela…  Bunlar çok çok özel ve siyasette görmeyi özlediğimiz insanî tavırlar... Milyonlar ve özellikle de gençler için bu anlamda umuda karşılık gelmeniz inanılmaz derecede önemli!…”

Bendenizi dikkatle dinlediler, konuşmalarımın tamamına yakınında, onayladıklarını belli ettikleri jestler ve sözlü ifadelede bulundular. Çeşitli parti faaliyetlerinde katkı ve yardımımı istediler, vs. vs…  Ama ne yalan söyleyeyim, Sevgi Hanım, HAS Parti’ye Numan Bey’den daha fazla inanmış göründü gözüme!…  O gün için belki yanılıyordum (bugün böyle olmadığı anlaşıldı gibi ya…) ama böyle bir gözlemim olmuştu. Numan Hoca’nın gözlerinde âdeta bir ürkeklik, bir tereddüt sezmiştim… Ha, bakın, bu gözlemi tv konuşmalarında asla yapamazdınız. Çünkü orada başka bir Kurtulmuş izliyordunuz… 

Sonra aradan aylar aylar geçti. Bendeniz, partiyi dışarıdan izlemeye devam ettim. Bir gün bir televizyon programında, baktım Hoca, ‘bize AKP’den sonra iktidara gelecek partisiniz diyorlar; bizi onurlandırıyorlar’ mealinde sözler ediyor… Eyvah! dedim içimden... Hoca niyeti bozmuş, muhalefet olamadan daha, iktidar sevdâsı ona da sirâyet etmiş!… Durum fena!  Sahiden bunları düşündüm Sevgili Okur, ve son derece rahatsız oldum, duyduklarımdan...

Mevzu derin ve de uzun; uzatmayayım. Bugün geldiğimiz noktada diyorum ki, aslında Numan Kurtulmuş Hoca, Burhan Kuzu’yla aynı noktadaymış da haberimiz yokmuş!…  Sayın Kuzu mealen şöyle dedi geçen akşam  bir kanalda: ‘Yahu anlamıyorum ben, HAS Parti’yle Ak Parti’nin farkı ne? Hangi icraatımıza hayır diyebilirler ki? 4+4+4’e mi? Üniversitede başörtüsü serbestliğine mi? Ee, daha ne diye ayrılık yaratacaklardı?...’ 

Demek ki Burhan Hoca gibi Numan Hoca için de bizim hayatî bulduğumuz yığınla başlık, birer teferruatmış! Modern kapitalist algıya teslim olmuş tekblok Müslümanlık algısı, ünlü alim Şehristânî’nin 73 ayrı meşru görüş olarak sunduğu 73 mezhep, inanış tarzını (ve dolayısıyla sosyo-ekonomik vs. pratiğini) bir kalemde aynı renge boyamış, geçmiş, heyhat ki heyhât!… 

Haftalardır düşünüyorum da galiba çağımızın en fazla ihtiyaç duyduğu, başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanmış ve dolayısıyla ölümüne cesur üç beş insandan başka bir şey değil… Said Nursî gibi mesela… İnanmış ve dolayısıyla korkusuz tek bir insanın o günün düzenine itirazı ve kurguladığı İslâmî hayat biçimi, bugün milyonlarca Müslümana rehberlik ediyor, edecek... 

Efendim, ben fakireye göre,  HAS Parti’de kalmayı tercih edenler arasından sözünü ettiğimiz o birkaç iyi adamın, yepyeni bir oluşumla en kısa zamanda  ortaya çıkmaları yakındır. Buna tüm kalbimle inanıyorum. Ve dua ediyorum: Bu, alelacele kurulacak bir siyasî parti değil de partileşmenin öncesinde, uzun ve derin bir olgunlaşma sürecinden geçecek bir sivil toplum, düşünce kuruluşu olsun…

Hiç yorum yok: