19 Temmuz 2012 Perşembe

Amerika’yı GDO’yla Yeniden Keşfetmek!



ABD’nin en havalı Teknoloji Enstitüsü MIT’nin (Massachusetts Institute of Technology) dergilerinden The Thistle’da, yazarın biri bundan tam 11 yıl öncesinde feryadı basmış ve demiş ki:
ABD medyasının ele aldığı skandalların temel özelliği, büyük şirketlerin çıkarına dokunmamasıdır. Oysa tüm zamanların en büyük skandalı, yiyeceklerimize çaktırmadan yapılan genetik müdahalelerdir.
Batılı bürokratlar üçüncü dünya ülkelerindeki yolsuzlukları alaya alırlar; ancak gıda terörizmindeki büyük şirket yolsuzlukları onların alay ettiklerini kesinlikle gölgede bırakır.
ABD’de aşağılık bir büyük şirket totalitarizmi söz konusudur. Ana akım medya bu duruma karşı ağız birliğiyle susmaktadır.
Sadece birkaç yıl içinde yiyeceklerimizin %60’ından fazlası [sene 2001; 2012’ye gelindiğinde durum nedir kim bilir?] GDO’lu hâle geldi ve insanların bundan haberi yok!
GDO'lu ürünlerin, gıda kaynaklarımız arasına sokulmasının sadece tek bir amacı var: Bir avuç büyük çok uluslu şirketin pay sahiplerinin kârlarını daha da artırmak.
Sene 2012 ve ben yukarıdakileri niye yazıyorum ey Okur? Çünkü benzer bir sürecin içine girdik-giriyoruz da ondan… Dönüp GDO’nun kalbine, ABD’ye bir bakalım istedim. Orada GDO’nun tarihini kimler, nasıl yazmışlar? Amerika’yı yeniden keşfetmek zorunda kalmayalım…  Merâmım budur…
GDO’lu gıdaların ölümcül zararlarından daha önceki yazılarımızda bahsetmiştik. Pekalâ, vahşi kapitalizmin bu enstrümanı nasıl devreye sokuldu? Efendim, 50’li yıllarla birlikte tarımda makineleşme ve endüstrileşme başlıyor. Beraberinde köylerden kentlere göç de… Tarım ilaçları, kimyasal gübreler şirketlerce bu dönemden itibaren geliştiriliyor. Bir de isim buluyorlar bu yeni sömürü düzenine: Haksız, yalan bir isim: Yeşil Devrim diyorlar. Sözde yeşil devrim, ABD halkına ve tüm dünyaya şu yalanı pompalıyor: endüstriyel tarım teknikleri; kimyasal ilaçlar, kimyasal gübreler vs. şarttır; aksi takdirde dünya, herkese yetecek gıdayı üretecek durumda değil!
Bu süreçte başta Monsanto olmak üzere büyük tarım kimyasalları üreten şirketler, Amerika devletinden büyük katkılar alıyor ve büyüdükçe büyüyorlar. Nihayet 90’lı yıllarla birlikte GDO’lu tohum üreticileri haline geliyorlar. Tabii bu kez ilâveten, GDO’lu tohumların kodlanmış hastalıkları için tarım kimyasalları üretmeye başlıyorlar…
                Birkaç sene önce izlediğim bir belgeselde, ABD’nin pek çok eyaletinde Monsanto’nun GDO’lu mısır vb. tohumlarından başka tohum ekmenin yasaklanmış olduğunu ve hatta aksine davranan çiftçilerin çok yüksek meblağlarda para cezası verdiklerini görmüştüm. İnanılır gibi değil, ama Monsanto’nun özel dedektifleri bile vardı! Kim ne ekiyor onu kontrol ediyorlardı... Belgeselde gördüklerim kâbus gibiydi sahiden de!… İnsanlar son derece çökkün ve mutsuz bir şekilde Monsanto ve diğer GDO firmalarına teslim olmak zorunda kalmışlardı…
Zaman içinde kendi ülkelerinde üretip ülke içine sattıklarından kazandıklarıyla tatmin olmamaya başlıyor bu dev firmalar ve dünyaya da musallat oluyorlar! Güney Amerika, Hindistan derken ülkemize kadar uzanıyor kolları. Bizde bu tohumların zora ki ekileceğini söyleyen kanunlar yok, çok şükür; ancak pekâlâ, GDO’lu tahıllar, mâmül ürünler ve katkı maddeleri ülkemizdeki marketlerde, pazaryerlerinde harıl harıl satılıyor. Dolayısıyla küresel GDO firmaları yanıbaşımızda. Şöyle izah edelim, Güngör Uras’ın biyografisini okurken rast geldiğim üzere: Sayın Uras seneler önce bir yazısında GDO’lu tarım ürünü istemedikleri mealinde sözler ederken –doğal olarak– Monsanto’dan bahsetmiş. Vay! sen misin bunu yapan? Şirket derhal dava açıyor Güngör Bey’e. Neden? Markanın itibarını zedelemekten! Neyse ki o zaman bir sonuç çıkmıyor…
Ama ABD’deki mevcut durum tam da böyle. Anılan firma ve diğerleri “patent hakkı” adı altında tüm ABD çiftçisine akla hayâle gelmeyen tarzlarda “hukuk” zulmü etmekte; âdeta kölelik sistemini hortlatmaktadır. Diyelim, bulunduğunuz eyalette “şu firmanın tohumunu ekeceksin” dayatması yok. Ve siz, dedenizden beri ektiğiniz mısırı bu sene de tarlanıza ektiniz. Yanı başınıza GDO’lu tohum eken birileri geldi. Tohumlar çiçeklenince tozlar karıştı ve sizin tarlanıza da GDO’lu ürünler sirayet etti. Şikayet ettiniz. Mahkeme karşı tarafı haklı buluyor. Diyor ki “senin tarlanda patentli ürün bulundu; şu kadar ceza vereceksin, patent hakkı!” Şaka değil, benzer öyküler yabancı basında o kadar çok ki!…
Şuraya gelecektim: Geçtiğimiz ay Tarım Bakanlığı, görece küçük dört firmayı, ürünlerinde GDO’lu soya lesitin kullandığı için halka ifşâ etti. İyi güzel etti de insanın aklına şu iki soru gelmez mi hemen:
Lesitin ise mesele, başta büyük firmalar olmak üzere diğerleri, ürünlerinde GDO’lu soya kullanmıyor mu?
Firmaların ürünlerinde, GDO’lu soya-lesitin dışında GDO içeren soya, kanola, ayçiçek, kakao ve yağları; GDO’lu mısırdan üretilen mısır şrubu (glikoz) gibi maddeler yok mudur?... Tarım Bakanlığı’nın bu soruların cevabını vermeden giriştiği tüm “pilot GDO çıkarmaları” anlamsız kalacaktır.

Hiç yorum yok: