ABD’nin en havalı Teknoloji
Enstitüsü MIT’nin (Massachusetts Institute of Technology) dergilerinden The
Thistle’da, yazarın biri bundan tam 11 yıl öncesinde feryadı basmış ve demiş
ki:
ABD medyasının ele aldığı skandalların
temel özelliği, büyük şirketlerin çıkarına dokunmamasıdır. Oysa tüm zamanların
en büyük skandalı, yiyeceklerimize çaktırmadan yapılan genetik müdahalelerdir.
Batılı bürokratlar üçüncü
dünya ülkelerindeki yolsuzlukları alaya alırlar; ancak gıda terörizmindeki
büyük şirket yolsuzlukları onların alay ettiklerini kesinlikle gölgede bırakır.
ABD’de aşağılık bir büyük
şirket totalitarizmi söz konusudur. Ana akım medya bu duruma karşı ağız birliğiyle
susmaktadır.
Sadece birkaç yıl içinde
yiyeceklerimizin %60’ından fazlası [sene 2001; 2012’ye gelindiğinde durum
nedir kim bilir?] GDO’lu hâle geldi ve insanların bundan haberi yok!
GDO'lu ürünlerin, gıda
kaynaklarımız arasına sokulmasının sadece tek bir amacı var: Bir avuç büyük çok
uluslu şirketin pay sahiplerinin kârlarını daha da artırmak.
Sene 2012 ve ben yukarıdakileri niye
yazıyorum ey Okur? Çünkü benzer bir sürecin içine girdik-giriyoruz da ondan…
Dönüp GDO’nun kalbine, ABD’ye bir bakalım istedim. Orada GDO’nun tarihini kimler,
nasıl yazmışlar? Amerika’yı yeniden keşfetmek zorunda kalmayalım… Merâmım budur…
GDO’lu gıdaların ölümcül
zararlarından daha önceki yazılarımızda bahsetmiştik. Pekalâ, vahşi
kapitalizmin bu enstrümanı nasıl devreye sokuldu? Efendim, 50’li yıllarla
birlikte tarımda makineleşme ve endüstrileşme başlıyor. Beraberinde köylerden
kentlere göç de… Tarım ilaçları, kimyasal gübreler şirketlerce bu dönemden
itibaren geliştiriliyor. Bir de isim buluyorlar bu yeni sömürü düzenine: Haksız,
yalan bir isim: Yeşil Devrim diyorlar. Sözde yeşil devrim, ABD halkına
ve tüm dünyaya şu yalanı pompalıyor: endüstriyel tarım teknikleri; kimyasal
ilaçlar, kimyasal gübreler vs. şarttır; aksi takdirde dünya, herkese yetecek
gıdayı üretecek durumda değil!
Bu süreçte başta Monsanto
olmak üzere büyük tarım kimyasalları üreten şirketler, Amerika devletinden büyük
katkılar alıyor ve büyüdükçe büyüyorlar. Nihayet 90’lı yıllarla birlikte GDO’lu
tohum üreticileri haline geliyorlar. Tabii bu kez ilâveten, GDO’lu tohumların
kodlanmış hastalıkları için tarım kimyasalları üretmeye başlıyorlar…
Birkaç
sene önce izlediğim bir belgeselde, ABD’nin pek çok eyaletinde Monsanto’nun
GDO’lu mısır vb. tohumlarından başka tohum ekmenin yasaklanmış olduğunu ve
hatta aksine davranan çiftçilerin çok yüksek meblağlarda para cezası
verdiklerini görmüştüm. İnanılır gibi değil, ama Monsanto’nun özel dedektifleri
bile vardı! Kim ne ekiyor onu kontrol ediyorlardı... Belgeselde gördüklerim kâbus
gibiydi sahiden de!… İnsanlar son derece çökkün ve mutsuz bir şekilde Monsanto
ve diğer GDO firmalarına teslim olmak zorunda kalmışlardı…
Zaman içinde kendi ülkelerinde
üretip ülke içine sattıklarından kazandıklarıyla tatmin olmamaya başlıyor bu
dev firmalar ve dünyaya da musallat oluyorlar! Güney Amerika, Hindistan derken
ülkemize kadar uzanıyor kolları. Bizde bu tohumların zora ki ekileceğini
söyleyen kanunlar yok, çok şükür; ancak pekâlâ, GDO’lu tahıllar, mâmül ürünler
ve katkı maddeleri ülkemizdeki marketlerde, pazaryerlerinde harıl harıl satılıyor.
Dolayısıyla küresel GDO firmaları yanıbaşımızda. Şöyle izah edelim, Güngör
Uras’ın biyografisini okurken rast geldiğim üzere: Sayın Uras seneler önce bir
yazısında GDO’lu tarım ürünü istemedikleri mealinde sözler ederken –doğal
olarak– Monsanto’dan bahsetmiş. Vay! sen misin bunu yapan? Şirket derhal dava
açıyor Güngör Bey’e. Neden? Markanın itibarını zedelemekten! Neyse ki o zaman bir
sonuç çıkmıyor…
Ama ABD’deki mevcut durum tam da
böyle. Anılan firma ve diğerleri “patent hakkı” adı altında tüm ABD çiftçisine akla
hayâle gelmeyen tarzlarda “hukuk” zulmü etmekte; âdeta kölelik sistemini
hortlatmaktadır. Diyelim, bulunduğunuz eyalette “şu firmanın tohumunu
ekeceksin” dayatması yok. Ve siz, dedenizden beri ektiğiniz mısırı bu sene de tarlanıza
ektiniz. Yanı başınıza GDO’lu tohum eken birileri geldi. Tohumlar çiçeklenince
tozlar karıştı ve sizin tarlanıza da GDO’lu ürünler sirayet etti. Şikayet
ettiniz. Mahkeme karşı tarafı haklı buluyor. Diyor ki “senin tarlanda patentli
ürün bulundu; şu kadar ceza vereceksin, patent hakkı!” Şaka değil, benzer
öyküler yabancı basında o kadar çok ki!…
Şuraya gelecektim: Geçtiğimiz ay
Tarım Bakanlığı, görece küçük dört firmayı, ürünlerinde GDO’lu soya lesitin
kullandığı için halka ifşâ etti. İyi güzel etti de insanın aklına şu iki soru
gelmez mi hemen:
Lesitin ise mesele, başta büyük
firmalar olmak üzere diğerleri, ürünlerinde GDO’lu soya kullanmıyor mu?
Firmaların ürünlerinde, GDO’lu
soya-lesitin dışında GDO içeren soya, kanola, ayçiçek, kakao ve yağları; GDO’lu
mısırdan üretilen mısır şrubu (glikoz) gibi maddeler yok mudur?... Tarım
Bakanlığı’nın bu soruların cevabını vermeden giriştiği tüm “pilot GDO
çıkarmaları” anlamsız kalacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder