22 Mart 2012 Perşembe

Nevruz’un Kısa Tarihi




Nevruz… Baharın başlangıcı… Güneş ışınlarının kuzey ve güney yarımküreye eşit olarak düştüğü; gece ve gündüzün eşitlendiği, tabiatın yeni bir hâle girmeye başladığı gün… Bu özel günün dünya üzerindeki pek çok kadîm halkta önemli anlamlar taşıdığı muhakkak... Pek çok diyoruz, çünkü Nevruz karşılığı bir günün, örneğin, Araplarda olmadığını ünlü Arap tarihçi ve coğrafyacısı el-Mesûdî’den biliyoruz. Bununla beraber Farsça “yeni-gün”ün karşılığı olan Nevruz’un tarihi neler söylemektedir?

Gelin, 1012 sene kadar geriye gidip Harezm’li büyük âlim Ebu Reyhan el-Bîrûnî’nin konuğu olalım. Bize 1000 senesinde, henüz 24 yaşında kaleme aldığı “Geçip Giden Asırlardan Geriye Kalan İzler” (el-Âsâru’l-Bakiye ‘ani’l-Kurûni’l-Hâliye)  isimli olağanüstü güzellikteki eserinden Nevruz’u anlatsın.

El-Bîrûnî, Nevruz’u, Farsların eski aylarından Fervardîn’in ilk günü olarak tespit etmektedir. Fervardîn’in, senenin ilk ayı olduğundan yola çıkarak, Nevruz’un aynı zamanda Farsların yılbaşı günü olduğunu da söyleyebiliriz. El-Bîrûnî bizlere, Nevruz’un etimolojisine, kökenine dâir, çoğu efsanevî Fars hükümdarı Cemşîd’e dayanan, pek çok rivâyet aktarıyor. Bununla beraber, Fars tarihi dışına taşan çok sevimli duran bir rivâyette Nevruz’u Hz. Süleyman’la ilişkilendiriyor:

Rivâyete göre bazı yanlış tavırları nedeniyle Allah, Süleyman Peygamber’i cezalandırır. Bunun sonucunda o, meşhûr yüzüğünü ve dolayısıyla hükümdarlığını kaybeder. Pişman olup af dileyen Süleyman’a Allah, hakimiyetini 40 gün sonra iade eder. Böylelikle o, rüzgâra ve kuşlara da hâkim olma yetisini de geri kazanmıştır. Sultan Süleymân, rüzgâra kendisini taşımasını emreder. Rüzgâr onu dinler ve emrini yerine getirir. Derken bir kırlangıç gelir ve Süleyman’a “Ey Melik! İçinde yumurtalarım olan yuvam vardı. Rüzgârla yok olsun istemiyorum. Lütfen geri dön ve yuvamı bana ver” der. Süleymân kırlangıcı dinler ve isteğini yerine getirir. Bir süre sonra kırlangıç gagasında taşıdığı suyla Süleyman’ın huzuruna iner ve suyu önüne serper. Kırlangıç Sultan’a bir de çekirge ayağı getirmiştir. Onu da hediye olarak Süleyman’a bırakır ve uçar gider. Süleyman’a hakimiyetinin iade edildiği güne Farslar, “Nevrûz âmad” (yeni gün geldi) demişler ve o gün Nevruz olarak anılmaya başlamış... El-Bîrûnî, minik kırlangıcın fiillerinin de Nevruz’da su serpme ve hediyeleşme geleneğinin sebebi olduğunu söylemektedir.

El-Bîrûnî’nin, aşağıda örneklerini vereceğimiz bir çok Nevruz rivâyetinin kaynağı olarak sunduğu Fars Sultanı Cemşîd, el-Mes’ûdî’ye göre Tûfan zamanının hükümdarıdır. Cemşîd 600 sene hüküm sürmüş ve Nevruz onun zamanında ilân edilmiştir.

Gelelim el-Bîrûnî’nin Cemşîd’e bağladığı Nevruz rivâyetlerine… Aktaracağımız ilk rivâyet, günümüzde dâhi Anadolu’da gözleyebileceğimiz, bayramlarda salıncak kurma kadîm geleneğine işaret ediyor gibi… Rivâyete göre, efsane-hükümdar Cemşîd uçan arabasını edindiği gün ona biner; cinler ve şeytanlar onu hava yoluyla bir gün içinde Debâvend’den, Bâbîl’e taşırlar. Bunun üzerine insanlar o günü bayram ilân ederler. Ayrıca her sene Nevruz’da Cemşîd’in uçmasına öykünerek salıncaklara binip sallanırlar.

Bağdat’taki bir Mecûsî rahibinin el-Bîrûnî’ye anlattığı bir başka rivâyet, Nevruz’un yanında şekerin tarihine de ışık tutuyor: Buna göre Nevruz gününde insanların, birbirlerine şeker hediye etme geleneği varmış. Geleneğin sebebi şöyle doğmuş: Daha önceleri bilinmeyen şeker kamışı ilk olarak Cemşîd’in ülkesinde ve Nevruz gününde ortaya çıkar. Cemşîd, şeker kamışının sulu bir bitki olduğunu görür. Sıkıp suyundan içer ve tatlı olduğunu keşfeder. Bunun üzerine şeker kamışının suyunun sıkılmasını ve ondan şeker üretilmesini emreder. Nevruz’dan sonraki beşinci gün şeker hazırdır. Böylece Nevruz’da şekerin keşfiyle, insanların birbirlerine şeker hediye etmeleri gelenek haline gelir.

Bir başka rivâyette Cemşîd, Nevruz günü bir kanun çıkararak, eski tapınakların yıkılmasını ve yenilerinin yapılmamasını emreder. Bunun üzerine Allah ondan râzı olur ve halkına sağlık bahşeder. Cemşîd’in halkı o kadar çoğalır ki topraklarına sığmaz. Allah onun topraklarını üç katına çıkartır. Arkasından, yine bir Nevruz gününde o, kanunla, halkına yıkanmayı emreder. Cemşîd’in bundan muradı halkın günahlarından temizlenmesi ve felâketlerden korunmasını sağlamaktır.

Başka bir rivayette, Nevruz günü yıkanma geleneğinin nedeni, o günün su perisinin havayla buluştuğu kutsal gün olmasına bağlanmıştır. İnsanlar Nevruz sabahı, gündoğumu vaktinde kalkarlar; bir kaba su doldurup onunla kendilerini ıslatırlar. Böylelikle bir yıl boyunca kötülüklerden korunacaklarına inanırlar. 

El-Bîrûnî, insanların Nevruz günü yıkanmaları gibi birbirlerine su sıçratmalarının da yaygın bir gelenek olduğunu söylemektedir. Bu geleneğin kökenine ilişkin duyduğu bir rivâyette, Fars hükümdârı İranşâh zamanında uzun süre yağmur yağmaz ve büyük kuraklık yaşanır. Onun ardından tahta Cemşîd çıkınca, günlerce yağmur yağar. Halk bu duruma çok sevinir ve yağmuru uğurlu bulurlar. Bu nedenledir ki Nevruz günü birbirlerine su sıçratmak gelenek hâline gelmiştir.

El-Bîrûnî’nin aktardıklarına bakılırsa, dönemin bazı Fars âlimleri, Nevruz’da yıkanma ya da su sıçratma/serpme geleneğini oldukça materyalist bir gözle değerlendirmişler… Çünkü onlara göre bu geleneğin esas nedeni kir ve pisliklerden arınma ihtiyacıdır! Ateşe tapan Mecûsîler, sürekli ateşle karşı karşıya olmaları sebebiyle, onun dumanına ve isine mâruz kalıyor, kirleniyorlardı. Hem ateşin kirinden hem de hastalık yapma riski olan diğer pisliklerden temizlenmek amacıyla yıkanıyorlardı.

El-Bîrûnî, Güneş’in Koç Burcuna girdiği ve baharın başladığını belirttiği Nevruz günü sabahında Farslar arasında uğur getirdiğine inanılan bazı âdetleri de okuruna aktarmaktadır: Örneğin bunlardan birine göre, her kim Nevruz sabahı gün doğumunda kalkar, hiç konuşmadan üç parmak bal yiyip, üç kez mum yakarak buhur yaparsa hastalıklarına devâ bulurmuş.

Diğer yandan, el-Bîrûnî’nin aktardığı Nevruz âdetleri arasında tarımı ve bereketi çağrıştıranlar da son derece hoş duruyor: Nevruz sabahı kadîm Fars ülkesinde herkes bir kap alıp içine bereket getirsin diye arpa ekermiş. Zaman içinde bu âdet yedi ayrı tahılın bir kap içerisine yedi ayrı sıra halinde ekilmesine evrilmiş. Fars halkı bu yedi tahılın büyümesine bakarak, o sene en çok hangi tahıldan verim alınacağına karar verirmiş… el-Bîrûnî’den, Cemşîd’in, yeraltından giden sulama kanalları yaptıran ilk hükümdar olduğunu öğrendiğimizi hatırlayıp, tarımın gelişmesinin pek çok insanlık durumunu gibi Nevruz geleneklerini de dönüştürdüğünü düşünüyoruz… 

Son olarak “Büyük Nevruz” isimli, kadîm Farslar arasında ünlenmiş bir bayramdan söz etmek istiyoruz. El-Bîrûnî’nin aktardığı bilgilere göre Nevruz’un ilk gününü teşkil ettiği Fervardîn ayının altıncı günü Büyük Nevruz olarak kutlanmaktadır. O günde Allah’ın dünyayı yaratışını tamamladığı ve Müşterî (Satrün) yıldızını yarattığına inanılırmış. Başka bir inanca göre Zerdüşt, o gün Allah’la münacata vâsıl olmuş ve Keyhüsrev havaya yükselmiş…Farslar aynı günde dünya üzerindeki insanlara mutluluğun taksim edildiğine inanırmış. Bu nedenle bu güne “ümit günü” derlermiş… Mecûsîler, o günün sabahında hiç konuşmadan şeker yiyip yağlanılırsa tüm sene boyunca her türlü belânın def edileceğine inanırlarmış. 

2 yorum:

Eslim dedi ki...

Nevruz'un tarihçesini daha önce hiç bilmiyordum. Sayende bu Nevruz daha anlamlı geçti benim için, bundan sonrakiler de öyle olur inşallah. Kalemine sağlık.

sonnur dedi ki...

ne güzel!... ne mutlu bana!

teşekkürler,