Nevruz…
Baharın başlangıcı… Güneş ışınlarının kuzey ve güney yarımküreye eşit olarak
düştüğü; gece ve gündüzün eşitlendiği, tabiatın yeni bir hâle girmeye başladığı
gün… Bu özel günün dünya üzerindeki pek çok kadîm halkta önemli anlamlar taşıdığı
muhakkak... Pek çok diyoruz, çünkü Nevruz karşılığı bir günün, örneğin,
Araplarda olmadığını ünlü Arap tarihçi ve coğrafyacısı el-Mesûdî’den biliyoruz.
Bununla beraber Farsça “yeni-gün”ün karşılığı olan Nevruz’un tarihi neler
söylemektedir?
Gelin,
1012 sene kadar geriye gidip Harezm’li büyük âlim Ebu Reyhan el-Bîrûnî’nin
konuğu olalım. Bize 1000 senesinde, henüz 24 yaşında kaleme aldığı “Geçip Giden
Asırlardan Geriye Kalan İzler” (el-Âsâru’l-Bakiye ‘ani’l-Kurûni’l-Hâliye) isimli olağanüstü güzellikteki eserinden
Nevruz’u anlatsın.
El-Bîrûnî,
Nevruz’u, Farsların eski aylarından Fervardîn’in ilk günü olarak tespit
etmektedir. Fervardîn’in, senenin ilk ayı olduğundan yola çıkarak, Nevruz’un
aynı zamanda Farsların yılbaşı günü olduğunu da söyleyebiliriz. El-Bîrûnî
bizlere, Nevruz’un etimolojisine, kökenine dâir, çoğu efsanevî Fars hükümdarı
Cemşîd’e dayanan, pek çok rivâyet aktarıyor. Bununla beraber, Fars tarihi
dışına taşan çok sevimli duran bir rivâyette Nevruz’u Hz. Süleyman’la ilişkilendiriyor:
Rivâyete
göre bazı yanlış tavırları nedeniyle Allah, Süleyman Peygamber’i cezalandırır.
Bunun sonucunda o, meşhûr yüzüğünü ve dolayısıyla hükümdarlığını kaybeder.
Pişman olup af dileyen Süleyman’a Allah, hakimiyetini 40 gün sonra iade eder.
Böylelikle o, rüzgâra ve kuşlara da hâkim olma yetisini de geri kazanmıştır. Sultan
Süleymân, rüzgâra kendisini taşımasını emreder. Rüzgâr onu dinler ve emrini
yerine getirir. Derken bir kırlangıç gelir ve Süleyman’a “Ey Melik! İçinde
yumurtalarım olan yuvam vardı. Rüzgârla yok olsun istemiyorum. Lütfen geri dön
ve yuvamı bana ver” der. Süleymân kırlangıcı dinler ve isteğini yerine getirir.
Bir süre sonra kırlangıç gagasında taşıdığı suyla Süleyman’ın huzuruna iner ve
suyu önüne serper. Kırlangıç Sultan’a bir de çekirge ayağı getirmiştir. Onu da
hediye olarak Süleyman’a bırakır ve uçar gider. Süleyman’a hakimiyetinin iade
edildiği güne Farslar, “Nevrûz âmad” (yeni gün geldi) demişler ve o gün Nevruz
olarak anılmaya başlamış... El-Bîrûnî, minik kırlangıcın fiillerinin de
Nevruz’da su serpme ve hediyeleşme geleneğinin sebebi olduğunu söylemektedir.
El-Bîrûnî’nin,
aşağıda örneklerini vereceğimiz bir çok Nevruz rivâyetinin kaynağı olarak
sunduğu Fars Sultanı Cemşîd, el-Mes’ûdî’ye göre Tûfan zamanının hükümdarıdır.
Cemşîd 600 sene hüküm sürmüş ve Nevruz onun zamanında ilân edilmiştir.
Gelelim
el-Bîrûnî’nin Cemşîd’e bağladığı Nevruz rivâyetlerine… Aktaracağımız ilk rivâyet,
günümüzde dâhi Anadolu’da gözleyebileceğimiz, bayramlarda salıncak kurma kadîm
geleneğine işaret ediyor gibi… Rivâyete göre, efsane-hükümdar Cemşîd uçan arabasını
edindiği gün ona biner; cinler ve şeytanlar onu hava yoluyla bir gün içinde
Debâvend’den, Bâbîl’e taşırlar. Bunun üzerine insanlar o günü bayram ilân ederler.
Ayrıca her sene Nevruz’da Cemşîd’in uçmasına öykünerek salıncaklara binip
sallanırlar.
Bağdat’taki
bir Mecûsî rahibinin el-Bîrûnî’ye anlattığı bir başka rivâyet, Nevruz’un
yanında şekerin tarihine de ışık tutuyor: Buna göre Nevruz gününde insanların,
birbirlerine şeker hediye etme geleneği varmış. Geleneğin sebebi şöyle doğmuş:
Daha önceleri bilinmeyen şeker kamışı ilk olarak Cemşîd’in ülkesinde ve Nevruz
gününde ortaya çıkar. Cemşîd, şeker kamışının sulu bir bitki olduğunu görür.
Sıkıp suyundan içer ve tatlı olduğunu keşfeder. Bunun üzerine şeker kamışının
suyunun sıkılmasını ve ondan şeker üretilmesini emreder. Nevruz’dan sonraki
beşinci gün şeker hazırdır. Böylece Nevruz’da şekerin keşfiyle, insanların
birbirlerine şeker hediye etmeleri gelenek haline gelir.
Bir
başka rivâyette Cemşîd, Nevruz günü bir kanun çıkararak, eski tapınakların
yıkılmasını ve yenilerinin yapılmamasını emreder. Bunun üzerine Allah ondan
râzı olur ve halkına sağlık bahşeder. Cemşîd’in halkı o kadar çoğalır ki topraklarına
sığmaz. Allah onun topraklarını üç katına çıkartır. Arkasından, yine bir Nevruz
gününde o, kanunla, halkına yıkanmayı emreder. Cemşîd’in bundan muradı halkın
günahlarından temizlenmesi ve felâketlerden korunmasını sağlamaktır.
Başka
bir rivayette, Nevruz günü yıkanma geleneğinin nedeni, o günün su perisinin
havayla buluştuğu kutsal gün olmasına bağlanmıştır. İnsanlar Nevruz sabahı,
gündoğumu vaktinde kalkarlar; bir kaba su doldurup onunla kendilerini
ıslatırlar. Böylelikle bir yıl boyunca kötülüklerden korunacaklarına
inanırlar.
El-Bîrûnî,
insanların Nevruz günü yıkanmaları gibi birbirlerine su sıçratmalarının da
yaygın bir gelenek olduğunu söylemektedir. Bu geleneğin kökenine ilişkin duyduğu
bir rivâyette, Fars hükümdârı İranşâh zamanında uzun süre yağmur yağmaz ve
büyük kuraklık yaşanır. Onun ardından tahta Cemşîd çıkınca, günlerce yağmur
yağar. Halk bu duruma çok sevinir ve yağmuru uğurlu bulurlar. Bu nedenledir ki Nevruz
günü birbirlerine su sıçratmak gelenek hâline gelmiştir.
El-Bîrûnî’nin
aktardıklarına bakılırsa, dönemin bazı Fars âlimleri, Nevruz’da yıkanma ya da
su sıçratma/serpme geleneğini oldukça materyalist bir gözle değerlendirmişler…
Çünkü onlara göre bu geleneğin esas nedeni kir ve pisliklerden arınma ihtiyacıdır!
Ateşe tapan Mecûsîler, sürekli ateşle karşı karşıya olmaları sebebiyle, onun
dumanına ve isine mâruz kalıyor, kirleniyorlardı. Hem ateşin kirinden hem de
hastalık yapma riski olan diğer pisliklerden temizlenmek amacıyla
yıkanıyorlardı.
El-Bîrûnî,
Güneş’in Koç Burcuna girdiği ve baharın başladığını belirttiği Nevruz günü
sabahında Farslar arasında uğur getirdiğine inanılan bazı âdetleri de okuruna
aktarmaktadır: Örneğin bunlardan birine göre, her kim Nevruz sabahı gün
doğumunda kalkar, hiç konuşmadan üç parmak bal yiyip, üç kez mum yakarak buhur
yaparsa hastalıklarına devâ bulurmuş.
Diğer
yandan, el-Bîrûnî’nin aktardığı Nevruz âdetleri arasında tarımı ve bereketi
çağrıştıranlar da son derece hoş duruyor: Nevruz sabahı kadîm Fars ülkesinde herkes
bir kap alıp içine bereket getirsin diye arpa ekermiş. Zaman içinde bu âdet
yedi ayrı tahılın bir kap içerisine yedi ayrı sıra halinde ekilmesine evrilmiş.
Fars halkı bu yedi tahılın büyümesine bakarak, o sene en çok hangi tahıldan
verim alınacağına karar verirmiş… el-Bîrûnî’den, Cemşîd’in, yeraltından giden
sulama kanalları yaptıran ilk hükümdar olduğunu öğrendiğimizi hatırlayıp,
tarımın gelişmesinin pek çok insanlık durumunu gibi Nevruz geleneklerini de
dönüştürdüğünü düşünüyoruz…
Son
olarak “Büyük Nevruz” isimli, kadîm Farslar arasında ünlenmiş bir bayramdan söz
etmek istiyoruz. El-Bîrûnî’nin aktardığı bilgilere göre Nevruz’un ilk gününü
teşkil ettiği Fervardîn ayının altıncı günü Büyük Nevruz olarak kutlanmaktadır.
O günde Allah’ın dünyayı yaratışını tamamladığı ve Müşterî (Satrün) yıldızını
yarattığına inanılırmış. Başka bir inanca göre Zerdüşt, o gün Allah’la münacata
vâsıl olmuş ve Keyhüsrev havaya yükselmiş…Farslar aynı günde dünya üzerindeki
insanlara mutluluğun taksim edildiğine inanırmış. Bu nedenle bu güne “ümit
günü” derlermiş… Mecûsîler, o günün sabahında hiç konuşmadan şeker yiyip
yağlanılırsa tüm sene boyunca her türlü belânın def edileceğine inanırlarmış.
2 yorum:
Nevruz'un tarihçesini daha önce hiç bilmiyordum. Sayende bu Nevruz daha anlamlı geçti benim için, bundan sonrakiler de öyle olur inşallah. Kalemine sağlık.
ne güzel!... ne mutlu bana!
teşekkürler,
Yorum Gönder