Şüphesiz ki Allah, ümmetimin
üzerinden, hata etmenin, unutmanın ve
onlara zorla
yaptırılanların sorumluluğunu kaldırmıştır.
(Önceki haftadan devam) Erken dönem İslâm kaynaklarında ırza
tecâvüz sonucu hamile bırakılmış bir kadının ıskatı cenin yapması
(cenin düşürmesi/kürtajı) gibi bir meseleye rastlanmamıştır. Kanaatimizce bunun
nedeni, önceki hafta aktardığımız gibi, büyük mezhep imamlarının yaklaşık 40
ilâ 120 gün arasında değişen bir marjda kürtaja cevaz vermiş olmalarıdır. Tecâvüz
cenini de bu kapsamda değerlendirilebilir.
Diğer yandan bizim tecavüz olarak tanımladığımız fiil de zinadır:
zinanın ikrahla (zorlamayla) yaptırılan biçimi. İkrah faktörü işin içine
girdiğinde şer’an kadının günahkâr addedilmediğinin ve kadının erkeği zinaya
zorlaması gibi bir gerekçenin fıkıhçıların tamamına yakını için söz konusu
olmadığının da altını çizelim.
Meselenin ikinci yanı, kanaatimizce ilkinden de mühim. Tarih
boyunca müslim ya da gayrımüslim herhangi bir devlet otoritesinin, veledi
zinayı sahiplenme yönünde doğrudan bir beyanda bulunmuş olabileceğini sanmıyoruz.
Sahipsiz çocukları sahiplenmek muhakkak ki devletlerin vazifesidir; ancak
anılan beyan hem şekil hem de mânâ açısından çok daha acayip bir şey!…
Meşru bir otoritenin “gayrımeşru çocukları sahipleniyoruz” mealinde
görüş beyan etmesi, dolaylı olarak da olsa, gayrımeşru çocuk sahibi olma
fiilinin kendisini meşru kılacaktır. Maalesef ki böyle bir meşruiyet, bir toplum
için son derece büyük tehlikeler barındırmaktadır.
Elbette ki karar vericilerimizin kastı gayrımeşru da olsa mevcut
bir ceninin katlini önlemek olmalı. Ancak, böyle bir niyetin kısa-orta ve uzun
vadede yol açacağı büyük ve onarılmaz toplumsal yıkımları düşününce, gayrımeşru
tecavüz cenininin yok edilmesiyle olası sakat hayatlara verilecek zararın,
mevcut ve müstakbel sağlıklı insanlar topluluğuna vereceği derin ve yıkıcı
zarar yanında çok küçük kalacağı düşüncesindeyiz. En hafifinden, zina ya da
ırza tecavüze meyilli tıynetsiz insanlar, böyle bir görüşten sonra,
“peydahlayacakları” ceninlerin derdini, “nasılsa devlet bakar” diye, hepten
hepten bir yana bırakacaklardır.
Kaldı ki devlet kucaklasın, şu kurum kucaklasın, bu kişi
kucaklasın… Gayrımeşru ancak masum bir çocuğun hayata ne kadar sağlıklı
tutunabileceğini; hayatın onu ne kadar kabullenerek kucaklayabileceğini ciddi
bir şekilde sorgulamalıyız. Anası-babası belli yüzbinlerce çocuğun hâlihazırda
sokaklarda dilendiği; boyundan büyük işlerde çalıştırıldığı ve ensest dâhil çok
çeşitli tacize uğradığı ciğer yakıcı birer hakikat değil midir? Devletimiz, bu
çocuklar için dahi yeterince tedbir alamazken, zina ya da tecâvüz çocuklarını
mı ihyâ edebilecek? Yapabilse dahi, o çocukların anne-baba; akraba koruması
olmaksızın sağlıklı bir ruh ve beden haliyle hayata tutunmaları adetâ mucize
kâbilinden bir durumdur.
Geçen haftaya referansla, Hayrettin Karaman Hoca, gazetedeki makalelerinde
henüz yukarıdaki mevzuya değinmemiştir. Ancak Hocanın resmi sitesinde yer alan 04/01/2008
tarihli makalesindeki görüşü açıkça, tecavüz cenininin doğurulması yönündedir (http://www.hayrettinkaraman.net/makale/0222.htm).
Hayrettin Hoca fikrini, modern tıbba (ki o da doğru değil; çünkü PubMed’deki
bilimsel makaleler fetusun bilinç/his gelişiminin 20-24. haftalara kadar
oluşmadığını ortaya koymaktadır.) ve ırza tecavüzle alâkası olmayan şu hadîse
dayandırıyor: ‘Peygamberimiz (s.a.), "Zinadan bir çocuk olursa bu -kadın
nikahlı ise- kocasının (hukuki babasının) çocuğu olur, zina yapan erkek ise bu
çocuktan mahrum kalır" buyuruyor.’
Ve Hoca, karşılıklı rıza ile yapılan zinadan “peydahlanan”
cenine/çocuğa işaret ettiği anlaşılan bu hadisten, zorla ırzına geçilen kadının
taşıdığı cenine de pay çıkarıyor. Her ne kadar İslâm mezheplerinin fıkıh
külliyatları, başta belirtiğimiz gibi, kürtaja izin veriyor olsa da ırza
tecâvüzün ikrah ve zulüm boyutunun fıkhen ve şer’an göz ardı edilmesi anlaşılır
gibi değil!
İlâveten, bir erken dönem İslâm tarihçisi olarak, yukarıdaki
hadiste kastedilenin, Câhiliye döneminde yoğunluklu olarak yaşanan zinanın,
İslâm’ın gelmesiyle yasaklanması sonucunda ortaya çıkan kimi toplumsal meseleler
olduğunu düşünüyoruz: Evli kadının gayrımeşru çocuğunun ortada/sahipsiz kalması
gibi. Evli bir kadının gayrımeşru çocuğunun nikâhlı eşi tarafından kabul
edilmesine ruhsat verilmesi ya da tavsiye edilmesi anlaşılır bir şeydir. Oysa
Karaman Hoca, bu hadisle, el-Ezher Üniversitesi’nin tecavüze uğrayan kadına
kürtajı serbest gören fetvasına karşı çıkıyor. Bahsin sonundaki “ölürüm de
dönmem” tonundaki “fevası” şöyle Hocamızın: “(…) Zina ve tecavüzde, hiçbir
dahli ve suçu olmayan bir yavruyu öldürmenin caiz olduğuna bütün dünyanın
üniversiteleri caiz deseler yine de bu cinayet caiz olmaz.”
Son olarak şunu da ekleyelim: Geçtiğimiz
günlerde Diyanet İşleri Başkanı Sayın Görmez, kürtaja ilişkin görüşlerini
açıklamıştı. Daha net olarak, Din İşleri Yüksek Kurulu’nun “Fetvalar”
isimli kitabında (1995) tecavüzle
meydana gelmiş ceninin düşürülmesine (kürtajına) cevaz verilmiştir. Şöyle diyor
fetva:
“Bilindiği üzere İslam dini, insana ve insan hayatına büyük değer
vermiştir. Hayatın ve neslin korunması bütün ilahi dinlerin başlıca hedefleri
arasında yer almıştır. Bu itibarla, her ne şekilde olursa olsun, ana rahminde
meydana gelen bir canlının kesin ve meşru bir mazeret olmadıkça dıştan bir
müdahale ile (düşürme, aldırma, kürtaj gibi yolarla) yaşama imkânının yok
edilmesi cinayet sayılmıştır. Ancak söz konusu olaya, İslam’ın izzeti ve İslam
toplumunun bu bölgede varlığını devam ettirmesi veya yok olması açısından da
bakılması gerekmektedir. Olayı bu yönü ile değerlendiren kurulumuz, annenin
hayatını ve sağlığını tehlikeye sokmamak şartıyla, zorla tecavüz sonucu gebe
bırakılan Müslüman kadın ve kızların, kendi iradelerine bağlı olarak ilaç veya
tıbbî müdahale ile rahimlerinin tahliyesine cevaz verilebileceği kanaatine
varılmıştır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder