14 Haziran 2012 Perşembe

İkrahla Hamile Kalınan Veledi Zinanın Kürtajı




Şüphesiz ki Allah, üm­metimin üzerinden, hata etmenin, unutmanın ve
onlara zorla yaptırılanla­rın sorumluluğunu kaldırmıştır.

(Önceki haftadan devam) Erken dönem İslâm kaynaklarında ırza tecâvüz sonucu hamile bırakılmış bir kadının ıskatı cenin yapması (cenin düşürmesi/kürtajı) gibi bir meseleye rastlanmamıştır. Kanaatimizce bunun nedeni, önceki hafta aktardığımız gibi, büyük mezhep imamlarının yaklaşık 40 ilâ 120 gün arasında değişen bir marjda kürtaja cevaz vermiş olmalarıdır. Tecâvüz cenini de bu kapsamda değerlendirilebilir. 

Diğer yandan bizim tecavüz olarak tanımladığımız fiil de zinadır: zinanın ikrahla (zorlamayla) yaptırılan biçimi. İkrah faktörü işin içine girdiğinde şer’an kadının günahkâr addedilmediğinin ve kadının erkeği zinaya zorlaması gibi bir gerekçenin fıkıhçıların tamamına yakını için söz konusu olmadığının da altını çizelim.

Meselenin ikinci yanı, kanaatimizce ilkinden de mühim. Tarih boyunca müslim ya da gayrımüslim herhangi bir devlet otoritesinin, veledi zinayı sahiplenme yönünde doğrudan bir beyanda bulunmuş olabileceğini sanmıyoruz. Sahipsiz çocukları sahiplenmek muhakkak ki devletlerin vazifesidir; ancak anılan beyan hem şekil hem de mânâ açısından çok daha acayip bir şey!… 

Meşru bir otoritenin “gayrımeşru çocukları sahipleniyoruz” mealinde görüş beyan etmesi, dolaylı olarak da olsa, gayrımeşru çocuk sahibi olma fiilinin kendisini meşru kılacaktır. Maalesef ki böyle bir meşruiyet, bir toplum için son derece büyük tehlikeler barındırmaktadır.

Elbette ki karar vericilerimizin kastı gayrımeşru da olsa mevcut bir ceninin katlini önlemek olmalı. Ancak, böyle bir niyetin kısa-orta ve uzun vadede yol açacağı büyük ve onarılmaz toplumsal yıkımları düşününce, gayrımeşru tecavüz cenininin yok edilmesiyle olası sakat hayatlara verilecek zararın, mevcut ve müstakbel sağlıklı insanlar topluluğuna vereceği derin ve yıkıcı zarar yanında çok küçük kalacağı düşüncesindeyiz. En hafifinden, zina ya da ırza tecavüze meyilli tıynetsiz insanlar, böyle bir görüşten sonra, “peydahlayacakları” ceninlerin derdini, “nasılsa devlet bakar” diye, hepten hepten bir yana bırakacaklardır.     

Kaldı ki devlet kucaklasın, şu kurum kucaklasın, bu kişi kucaklasın… Gayrımeşru ancak masum bir çocuğun hayata ne kadar sağlıklı tutunabileceğini; hayatın onu ne kadar kabullenerek kucaklayabileceğini ciddi bir şekilde sorgulamalıyız. Anası-babası belli yüzbinlerce çocuğun hâlihazırda sokaklarda dilendiği; boyundan büyük işlerde çalıştırıldığı ve ensest dâhil çok çeşitli tacize uğradığı ciğer yakıcı birer hakikat değil midir? Devletimiz, bu çocuklar için dahi yeterince tedbir alamazken, zina ya da tecâvüz çocuklarını mı ihyâ edebilecek? Yapabilse dahi, o çocukların anne-baba; akraba koruması olmaksızın sağlıklı bir ruh ve beden haliyle hayata tutunmaları adetâ mucize kâbilinden bir durumdur.  

Geçen haftaya referansla, Hayrettin Karaman Hoca, gazetedeki makalelerinde henüz yukarıdaki mevzuya değinmemiştir. Ancak Hocanın resmi sitesinde yer alan 04/01/2008 tarihli makalesindeki görüşü açıkça, tecavüz cenininin doğurulması yönündedir (http://www.hayrettinkaraman.net/makale/0222.htm). Hayrettin Hoca fikrini, modern tıbba (ki o da doğru değil; çünkü PubMed’deki bilimsel makaleler fetusun bilinç/his gelişiminin 20-24. haftalara kadar oluşmadığını ortaya koymaktadır.) ve ırza tecavüzle alâkası olmayan şu hadîse dayandırıyor: ‘Peygamberimiz (s.a.), "Zinadan bir çocuk olursa bu -kadın nikahlı ise- kocasının (hukuki babasının) çocuğu olur, zina yapan erkek ise bu çocuktan mahrum kalır" buyuruyor.’

Ve Hoca, karşılıklı rıza ile yapılan zinadan “peydahlanan” cenine/çocuğa işaret ettiği anlaşılan bu hadisten, zorla ırzına geçilen kadının taşıdığı cenine de pay çıkarıyor. Her ne kadar İslâm mezheplerinin fıkıh külliyatları, başta belirtiğimiz gibi, kürtaja izin veriyor olsa da ırza tecâvüzün ikrah ve zulüm boyutunun fıkhen ve şer’an göz ardı edilmesi anlaşılır gibi değil! 

İlâveten, bir erken dönem İslâm tarihçisi olarak, yukarıdaki hadiste kastedilenin, Câhiliye döneminde yoğunluklu olarak yaşanan zinanın, İslâm’ın gelmesiyle yasaklanması sonucunda ortaya çıkan kimi toplumsal meseleler olduğunu düşünüyoruz: Evli kadının gayrımeşru çocuğunun ortada/sahipsiz kalması gibi. Evli bir kadının gayrımeşru çocuğunun nikâhlı eşi tarafından kabul edilmesine ruhsat verilmesi ya da tavsiye edilmesi anlaşılır bir şeydir. Oysa Karaman Hoca, bu hadisle, el-Ezher Üniversitesi’nin tecavüze uğrayan kadına kürtajı serbest gören fetvasına karşı çıkıyor. Bahsin sonundaki “ölürüm de dönmem” tonundaki “fevası” şöyle Hocamızın: “(…) Zina ve tecavüzde, hiçbir dahli ve suçu olmayan bir yavruyu öldürmenin caiz olduğuna bütün dünyanın üniversiteleri caiz deseler yine de bu cinayet caiz olmaz.”

Son olarak şunu da ekleyelim: Geçtiğimiz günlerde Diyanet İşleri Başkanı Sayın Görmez, kürtaja ilişkin görüşlerini açıklamıştı. Daha net olarak, Din İşleri Yüksek Kurulu’nun “Fetvalar” isimli  kitabında (1995) tecavüzle meydana gelmiş ceninin düşürülmesine (kürtajına) cevaz verilmiştir. Şöyle diyor fetva:

Bilindiği üzere İslam dini, insana ve insan hayatına büyük değer vermiştir. Hayatın ve neslin korunması bütün ilahi dinlerin başlıca hedefleri arasında yer almıştır. Bu itibarla, her ne şekilde olursa olsun, ana rahminde meydana gelen bir canlının kesin ve meşru bir mazeret olmadıkça dıştan bir müdahale ile (düşürme, aldırma, kürtaj gibi yolarla) yaşama imkânının yok edilmesi cinayet sayılmıştır. Ancak söz konusu olaya, İslam’ın izzeti ve İslam toplumunun bu bölgede varlığını devam ettirmesi veya yok olması açısından da bakılması gerekmektedir. Olayı bu yönü ile değerlendiren kurulumuz, annenin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokmamak şartıyla, zorla tecavüz sonucu gebe bırakılan Müslüman kadın ve kızların, kendi iradelerine bağlı olarak ilaç veya tıbbî müdahale ile rahimlerinin tahliyesine cevaz verilebileceği kanaatine varılmıştır.

Hiç yorum yok: