21 Eylül 2011 Çarşamba

eski kasaplar, araba yıkayıcısı oldu!


Arabamızı yıkattığım yerdeki baba-oğulu görmelisiniz. Nasıl saygılı, nasıl becerikli, nasıl sevimli ve nasıl tokgözlü insanlar! Birlikte çalışıyorlar. Elli yaşında olduğunu dün öğrendiğim babanın adını bilmiyorum; ama oğlan, Baran. Baran, sürekli gülümsüyor, çok düzgün konuşuyor, çabucak iş yapıyor... Dün sordum, lise öğrencisiymiş. Yarım gün okulda sonra babasının yanında...

Bu iki güzel insan orada işçi olarak çalışıyorlar. Dün sabah erken bir saatte gitmek durumunda kaldığım için patronlarını da gördüm: Efendi bir adama benziyordu. Baranlar'dan önce gelmiş dükkana; galiba onlara bırakıp gidiyordu... Patronları hep geç gelir bilirdim ya... Kendi kendime güldüm... tuhaf bir işletme!...

Ama asıl şaşkınlığı, Baran'ın babasının esasen bir kasap olduğunu söyleyince yaşadım. Laf, dün Kızılay'da yaşanan terör saldırısından açıldıydı. Şöyle: Akşamına arabayı almaya gidince şakayla karışık çıkışıp: "ne bu yahu? İkidir, sabah geliyoruz, yoksunuz, patronunuz karşılıyor! iyi işmiş vallahi!" dedim. Baran oralarda birşeylerle meşguldü, babası ilgileniyordu benimle. Okulların açılması nedeniyle iki gündür yaşanan berbat sabah trafiğinin ardından sözü dünkü saldırıya getirdi. Oradan, terörün suçlusu kim'e döndü laf... Biraz sosyoloji, biraz siyaset, dış güçler, iç güçler, göç.... derken,  Baran'ın babası bana: "Abla aslında doğuda nasıl güzel iş imkanları vardı, bilsen..." dedi. Şaşkınlıkla yüzüne bakıp "nasıl yani?" diye sordum. İş terör olayını aşmış, geçime gelmişti  çünkü, ilçelerinde terör yokmuş.... Dedi ki: "Abla ben Erzurum, Karayazılı bir Kürdüm. Benim esas mesleğim ne biliyor musun? Kasaplık. Çok güzel bir dükkanım, hayvanlarım vardı; ama devlet desteklemediği, et ihtiyacı bizlerden değil, dışarıdan karşılandığı için hepsini bırakıp buralara göçtük. Köyde ikiyüz metrekare, eşyaları içerisinde şahane bir evim de var ama artık senede birkaç hafta gidebiliyoruz." "Peki" dedim. "Hükümet bir-iki senedir hayvancılığa teşvik veriyor, alamadınız mı?" "Yok ya abla, o teşvikler bize göre değil, çok yüklü teminat istiyorlar, başvurduk ama olmadı" dedi.

Pek inandırıcı gelmedi esasen. Acelem de vardı. Ben arabaya binmiş, çalıştırmış halde konuşuyorduk tüm bunları... Düşündüm, dedim ki: "Allah Allah, yarın üşenmeyip bir araştırayım, dur. Çok merak ettim. Ama yine de siz bir yolunu bulup evinize dönün, orda daha mutlu olursunuz bence..." O da şöyle cevap verdi: "Gideceğim, gideceğim, az kaldı... Şu oğlan bi okulu bitirsin, (diğer çocuklardan bahsederek) bi de ev alayım onlara... Hanımla ben basıp gideceğiz evimize..."  İyi akşamlar diledik birbirimize, yoluma gittim.

Sabah, telefonla Ziraat Bankası'nı aradım. Akyurt ve Yenimahalle şubeleri hayvancılık kredisi veriyormuş. Akyurt Şubesi'ni aradım. Eş zamanlı olarak, bilgisayarımı da açınca programcı yakın bir arkadaşımın Tarım ve Hayvancılık Bakanı'nı konuk edeceğini öğrendim. "İşe bak!" dedim... Şubede bu işe bakan arkadaş benim telefondaki "deli" sorularıma en küçük ayrıntısına kadar, cevap verdi. Hepsini not aldım. Baran'ın babası çok haklıymış... Elimdeki notlara bakıp "Allahım dedim, keşke bakana bunları sorabilse..." Arkadaşıma mesaj göndererek bakana fiili anlamda sıradan bir çiftçinin bu kredilerden nasıl "yararlanamayacağı" bağlamında sormasını istediğim bilgileri gönderdim; ancak, geç kalmıştım, program başlamıştı....

 Durum şuydu:
1. Ziraat Bankası, yalnızca "kültür ırkı" sığırlara/ineklere kredi veriyor. Sordum, bu hayvanlar dışarıdan ithal ediliyormuş. Diyelim ki ben, yerli inek yetiştireceğim, "olmaz, kardeşim!" deniyor...
2. Ağustos ayına kadar hayvan başına 6,000 tl olan kredi tutarı, 3,000 tl'ye indirilmiş.
3. Hayvanın "pasaportu" olacakmış (İlçe tarımdan alınabiliyormuş."
4. Eğer bir tüzel kişiliğiniz yoksa, yani sıradan bir köylü iseniz, 30 sığıra kadar kredi veriliyormuş.
5. Çiftçi belgesi, tarımsal işletmenin tapusu ya da kira belgesi gerekmekteymiş.
6. İstenilen teminat tutarı hayvanlara ödenecek tutarın %50 fazlası olacakmış. Yani: Diyelim 30 sığır alacaksınız 135.000 tl'lik teminat göstermeniz gerekiyor.
7. Teminat karşılığı olarak, tapulu tarla, arsa, ev, dükkan kabul edilebiliyormuş.
8. Sordum: Akyurt ilçesinde en ucuz tarlanın dönümü yaklaşık 2,000 tl imiş. Yukardaki şartlarda o çevrede yaşayan bir çiftçinin 70 dönüm tarlası olması gerekiyormuş.

Bu arada, ekleyeyim, kefil göstererek de kredi alınabiliyormuş... Tabii ki kefilin de asgari şartları taşıması gerekiyor.

Diyelim ki Ağrı'nın ücra bir köyünde toprak bir evde yaşayan bir köylüsünüz. teminat gösterecek neyiniz olabilir? Ne tarlanız, bahçeniz, dağ-bayırınız teminatın çeyreğini eder, ne de eviniz barkınız... Adamın kefili dostu ahbabı olur, Ağrılı köylü, nereden bulacak kerli-ferli kefil namzetini?

Başa dönüp şu soruyu sormam gerekiyor: Neden ben, yörenin koşullarıyla ve benimle dost yerli sığır için kredi alamıyorum da elin hayvanına mahküm bırakılıyorum? Neden hep dışarıdakiler kazanıyor? Neden yerli ırklarımızı özendirmiyoruz. Neden böylesine milli bir hayvancılık politikamız yok?

İkinci ve son olarak, iktidarın bu kredi-teşvik sisteminden neyi murad ettiğini anlamış değilim. Memeleketin birinci sorunun köyden-kente göç olduğunu savunan biri olarak, sevincim kursağımda kalmıştır. Bu iş ne geriye-göçü özendirecek ne de milli hayvancılık politikası yaratacak cinsten. Biri bana benim göremediğim, ama onların bildiği, gördüğü basiretli, faziletli ve geçimlik tarfları anlatırsa minnettar olacağım....

Hiç yorum yok: