Balın delisi olur mu? Evet olur. Tabi, balın delisi “mahallenin delisi”
gibi bir şey değil! Peki nedir deli bal? Ne zamandır ve neden bu adla anılmaktadır?
Bilimsel verileriyle deli bal, içerisinde
grayanotoxin adlı zehir barındıran bala verilen ad. Grayanotoxin,
Ericaceae
familyasından bitkilerin çiçeklerindeki nektarda bulunabiliyor. En fazla
da rhododendron cinsinde bulunuyor. Eski Yunanca adı rhododendron (rhodo=
gül, dendron= ağaç; gül ağacı) olan bitkinin Türkçe’deki
karşılığı, orman gülü. Orman gülünün Türkiye’de görülen rhododendron
ponticum ve rhododendron luteum (luteum= sarı) türü,
ağırlıklı olarak Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki ormanlarda yetişiyor. Dolayısıyla
Doğu Karadeniz bölgesinde elde edilen ballar arasında nadir de “delileri” de
olabiliyor.
İşin enteresan
tarafı, Doğu Karadeniz’in deli balına ilişkin yazılı belgeler MÖ 400’lü
yılların başına kadar geri gidiyor. Nasıl mı? Şöyle: Sokrates’in öğrencisi Xenophon (MÖ
430-354), Farsların (İranlılar) devletindeki taht kavgasına Anadolu valisi Genç
Kîrûş yanında yer almak üzere toplanan on bin kişilik orduda yer alan bir
kumandandı. O dönem Perslerin idaresinde olan Anadolu’daki Eski Yunan ve diğer
Anadolulu halklar ile Asya bozkırlarındaki İskitlerden oluşturulan bu birleşik
orduda paralı asker kullanılıyordu.
Xenophon, Anabasis isimli kitabında “Onbinlerin Ordusu”nun
Sardes’ten (Salihli, Manisa’daki antik kent) İran’a gidişini ve İran’da yapılan
savaşta Kîrûş’un öldürülmesinin ardından ordunun kısmen dağılışını ve kalan
askerlerin evlerine dönmek üzere Doğu Karadeniz’e, Trabzon Limanı’na
çıkışlarını anlatır.
İran dönüşü pek çok zorluklarla Doğu Karadeniz coğrafyasına ulaşan Xenophon
ve askerleri, günümüzde Bayburt’un bulunduğu bölgede oluğu düşünülen İskit
ülkesini geçip yüksek bir tepeden aşınca, Maçka’nın güneyinde olduğu tahmin
edilen bir bölgeye ulaştı. Xenophon’a göre buradaki bol yiyecekli köylerin tek
şaşırtıcı yanı etrafta pek çok bal peteğinin olmasıydı.
Askerler bu balın çok tehlikeli bir özelliğinden habersiz, etraftaki
peteklerden bal yediler. Xenophon, balların
tadına bakan askerlerin tümünde bilinç kaybı, kusma ve ishal görüldüğünü
söylüyor. Askerlerin, ayakta duracak halleri kalmamıştı. Xenophon’a göre “bu
balın bir tadımlık kadarı, körkütük sarhoştan farksız bir etki; daha fazla miktarı
ise delilik benzeri bir krize sebep olmuştu”. Serilip kalanların hali “ölümle
yüzyüze gelmiş gibiydi”. Şöyle der Xenophon:
Neticede yüzlercesi, büyük bir
yenilgiye uğramışçasına, ümitsiz bir şekilde yattılar. Ancak ertesi gün olunca
kimsenin ölmediği anlaşıldı; aşağı yukarı önceki gün balı yedikleri saate
gelindiğinde bilinçleri yerine geldi. Ciddi bir tıbbî tedaviden sonra
iyileşenler gibi, üç-dört gün sonra tekrar ayakları üzerine kalkabildiler.
Xenophon'un verdiği bilgilere göre askerlerin takip ettiği yol |
Doğu Karadeniz’in deli balına ilişkin tek kayıt Xenophon’a ait değil. Ünlü
Yunanlı bilgin Aristo’nun (MÖ 384-322) olduğu söylenen Mirabilibus
Auscultationibus isimli eserde de deli bala ilişkin bilgiler vardır. Ancak
oradaki bilgilerden, deli balın hangi bitkinin nektarından kaynaklandığı
konusunda dönem insanlarının doğru bilgiye sahip olmadıkları anlaşılıyor.
Nitekim Aristo’ya, ulaşan haberlere göre, Pontus Krallığı’ndaki Trabzon’da
arılar, şimşir ağacından sert kokulu bir bal yapmaktaydı. Bu bal, sağlıklı
adamı deliye çevirdiği gibi, epilepsi hastalarını tedavi etmekteydi.
Öte yandan, Amasyalı
Strabo (MÖ 64-MS 24) da ünlü Coğrafyası’nda deli baldan bahseder. Bu kez
bağlam hayli ilginçtir. Çünkü Strabo’nun anlattıklarından yola çıkarak Doğu
Karadeniz’in deli balının tarihte kullanılan ilk biyolojik silah olabileceği dahi
düşünülebilir. Nitekim Stabo’nun ilgili satırları, deli balın Doğu Karadeniz’in
yerlileri tarafından, Romalı üç bölük askerin etkisiz hale getirilmesinde nasıl
kullanıldığını anlatmaktadır.
Romalı
Pompey (MÖ 106-48), Roma’ya karşı bağımsızlık mücadelesi veren kadîm Pontus
Krallığı’nın Fars-Yunan kökenli kralı
VI. Mitrades’e karşı savaşmak için Anadolu’ya gelen bir komutandı. Enteresan
bir ayrıntı, aynı zamanda bir bilim adamı olan VI. Mitrades ise, zehirbilim
konusunda sıkı bir uzmandı. O kadar ki muhtemelen kendi üzerinde yaptığı
deneyler sonucunda, zehirlere karşı bağışıklık sağlamayı dahi başarmıştı.
Strabo,
VI. Mitrades döneminde Trabzon ve Giresun’un (Pharnacia) sahilden yükselen kısımlarındaki engebeli
İskit (Scydises) Dağı’nda, çeşitli yerli toplulukların yaşadığını söylüyor. Dağın
tepeleri ise Heptakometler’in (Heptacometae) elindeydi. Strabo’nun anlattığına
göre, Giresun dağları’nın çaprazlama geçtiği bu bölgede yaşayan toplulukların
tümü oldukça vahşiydi.
Ağaçlarda ya
da küçük kulelerde yaşayan bazı Heptakometlerin de olduğunu söyleyen Strabo,
onların Pompey’in ordusundan üç bölüğü anılan İskit ve Giresun dağlarından
geçerken nasıl yok ettiğini de anlatıyor. Bu noktada deli balın Heptakometlerin
bu saldırısıyla olan önemli bir bağlantısı ortaya çıkmakta: Strabo’ya göre bu
yerli halk, yöredeki ağaçların dallarına koydukları peteklerden deli bal sağıp,
tabaklara doldurmuş ve Pompey’in askerlerinin geçeceği yolların kenarlarına
koymuş. Bekledikleri gibi de olmuş; baldan tadıp bilinçlerini kaybeden askerler
rahatsızlanınca üzerlerine saldırarak kolayca onları yenmişlerdi.
Strabo’nun
anlattıkları, insanın aklına kadîm Pontus Kralı VI. Mitrades’in zehirli
maddeler konusundaki meşhur uzmanlığını getiriyor. Ayrıca kaynakların çizdiği
meraklı portreye bakılırsa VI. Mitrades, muhtemelen Xenephon’un askerlerinin
başına geleni de biliyordu. O halde, Kral, kendi hakimiyet bölgesindeki bu
yerli topluluğun reisleriyle görüşüp onları, Pompey’in askerlerine karşı bir
tür biyolojik silah olarak deli bal kullanmaya ikna etmiş olamaz mı? Nitekim
dağın başında yaşayan vahşi bir halkın bu kadar planlı ve stratejik davranmayı
başarmış olması şaşırtıcı duruyor.
Dr.Emine Sonnur Özcan
BTD Ocak 2014 sayısında yayınlanmıştır.
http://www.uludagaricilik.org.tr/dergi/2011/2011-4/mak3.pdf
http://www.dagem.duzce.edu.tr/Dokumanlar/7c53aefa-9f80-48c5-bdf8-fa2d6cc4e442_Calistay_Sunum_10_DN_BOLUKBASI.pdf
Xenophon, Anabasis, IV. Kitap, VIII. Bölüm, Çeviri: H. G. Dakyns, ELPN Press, 2007.
http://www.gutenberg.org/files/1170/1170.txt On Marvellous Things Heard (de Mirabilibus Auscultationibus) Loeb Classical Library
Cambridge-London, 1936.
http://penelope.uchicago.edu/Thayer/E/Roman/Texts/Aristotle/de_Mirabilibus*.html
Strabo, Coğrafya, XII. Kitap, 3.
Bölüm Yunanca’dan Çeviri: W. Falconer, Londra, 1903.
Akıncı,
Sinan, Kamber Karakurt, Atiye Çengel, Uğur Arslan, “An Unusual Presentation of Mad Honey
Poisoning”, International Journal of Cardiology, 129 (2008) e56–e58
Kelhoffer,
James A., ‘John the Baptist’s “Wild Honey” and “Honey” in
Antiquity’, Greek, Roman, and Byzantine Studies 45 (2005) 59–73.
http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0196064409006416
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder