16.
yüzyıl, Osmanlı Devleti’nin dünya üzerinde en geniş egemenlik alanına sahip
olduğu; bununla beraber ilk çeyreği hariç, ekonomik ve politik anlamda
gerilemenin gittikçe hissedildiği yılları içerir. Coğrafik keşifler sonrasında
Akdeniz’deki Osmanlı limanların ticarî önemini yitirmesi; Amerika’ya ulaşan
İspanyolların Osmanlı ülkelerinde ucuz altın ve gümüşü dolaşıma sokmaları;
toprakların genişlemesi nedeniyle seferlerin güçlükle yapılması, gerilemenin
önemli sebeplerinden sadece birkaçı. O günün dünyasında hem çok güçlü olup ve
hem de çok büyük tehditler altında bulunan Osmanlı, bekasını korumak ve
himayesi altındaki Müslüman halkları gözetmek refleksiyle, 16.yüzyılın ikinci
çeyreğinden sonlarına değin, son derece parlak mühendislik projeleri
geliştirdi. Bu projelerden ilk ikisi Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’nın;
üçüncüsü, yine bir Sadrazamın, Sinan Paşa’nın çağı aşan bilimsel ve stratejik
vizyonuna ışık tutuyor.
Süveyş Kanalı Projesi (1568)
Akdeniz’den Kızıldeniz yoluyla
Hint Okyanusu’na açılma amacıyla Süveyş’te bir kanal kazma projesi, Osmanlı’nın
gündemine ilk olarak, Hint Okyanusu’nda beliren Portekiz tehlikesi nedeniyle geldi.
Portekizliler öncesinde, Osmanlı
ve Memlük devletinin kontrolündeki Akdeniz’de Hindistan ticareti ağırlıklı olarak Latin ve Müslüman denizciler
aracılığıyla yürütülüyordu. Hindistan’dan Arap Yarımadası, İran Körfezi ve
Kızıldeniz’deki limanlara; oradan İran, Suriye ve Mısır yoluyla Akdeniz’e ve
böylece Avrupa’ya ulaşan mevcut ticaret yolları, Portekizli Vasco da Gama’nın
1497’de, Afrika’yı güneyden kat ederek Ümit Burnu’nu takiple Hindistan’a ulaşmasıyla
değişiyordu. Bu büyük değişim, Akdeniz’de ve Hint Okyanusu’nda politik ve
ekonomik menfaate sahip devletler için büyük mücadelelerin başlamak üzere
olduğunun işaretiydi.
Nitekim Portekizli denizciler daha
16. Yüzyılın başından itibaren keşfettikleri ticaret yolu aracılığıyla Hindistan’dan
Avrupa’ya baharat sevkiyatına başladı. Bununla yetinmeyip; Müslüman ve Hintli
denizcilerin Okyanus aşırı ticaretini engellemek; önemli boğaz ve limanları ele
geçirmek için Kızıldeniz, İran Körfezi ile kutsal şehirler Mekke ve Medine’nin
bulunduğu Hicaz yarımadasının büyük limanlarında terör estirdi. Gerek o dönem
kutsal şehirlerin hâmisi konumundaki Memlükler ve gerekse Hindistan’daki
Müslüman tüccarlar ve elbette Venedikli denizciler, Portekizlilerle baş
edemeyince Osmanlı Padişâhından yardım istediler. Hindistan ticareti bağlamında
Akdeniz’deki en önemli limanlara hükmeden Memlüklere Osmanlı’nın denizcilik,
mühendislik ve savunma amaçlı yardımları II. Bayezid (1481-1512) döneminde
başlıyor. Ancak, Portekiz etkisi kısa zamanda bölgenin siyasi dengelerini de değiştirecekti:
Portekiz-İran ittifakı bağlamında gelişen Memlük-İran düşmanlığı; Memlüklerin
ve Portekizlilerin ayrı ayrı Yemen ve Aden’i ele geçirme çabasına ve
Osmanlı-Memlük-Safevî-Portekiz çatışmalarına; dolayısıyla Mısır’ın 1517’de Padişah
I. Selim (1512-1520) tarafından alınmasına sebep oldu.
Bilineceği üzere Mısır’ın
Osmanlı’nın eline geçmesi demek, Mekke ve Medine’nin koruyuculuğunun
Memlüklerden Osmanlı’ya geçmesi; yani Osmanlı padişahının dünya üzerindeki tüm
İslâm halkları üzerinde itibar ve etki kazanması demekti.
Portekizlilerle mücadele
Osmanlı’nın Mısır’ı; ardından Yemen ve Aden’i almasından sonra daha programlı
olarak sürdürüldü. Kanunî Sultan
Süleyman döneminde (1520-1566) planlanan
ve Avrupa ve İran seferleri nedeniyle sürekli ertelenen Hindistan seferiyle,
Portekiz tehlikesinin ortadan kaldırılması planlanmıştı. Bu bağlamda 1530’da Mısır
Beylerbeyi Süleyman Paşa’ya gerekli para aktarılarak Süveyş’te 80 gemiden
oluşan güçlü bir donanma inşa edildi. İşte bu süreçte Süveyş kanalı projesi de
gündeme geldi. Kızıldeniz’den Akdeniz’e ulaşmayı sağlamak amaçlı kanal, Nil
nehriyle Süveyş arasında kazılmaya başlandı. Osmanlı’nın o dönemki arşiv
belgelerinde kanalla ilgili bilgilere ulaşılmış değil. Profesör Halil İnalcık
anılan ilk Süveyş Kanalı girişimini muhtemelen resmî raporlar ve seyahat
günlükleri gibi yabancı kaynaklardan faydalanarak 1531-32 yıllarına
tarihlendiriyor. Bununla beraber bazı batılı kaynaklar kanalın kazılmasını 1529’a
kadar çekmekte. Örneğin Venedikli bir Seyyah 1543’te yayımlanan anılarında,
1529’da Mısır’dan Hindistan’a giderken kaydettiği
bilgilerle, Nil’in Akdeniz’e dökülen kollarından en doğudaki Pelusian’dan Kızıldeniz’deki
Tor limanına ulaşan su kanalını kazan 20.000 işçi gördüğünü ve kanalın yaklaşık
60 mil kadar olduğunu aktarıyor. Aynı seyyah tarihi belirtilmemiş ikinci bir
seyahatinde aynı yerden geçerken Türk padişahın gönderdiği pek çok mühendisle
karşılaştığını söylüyor. 1555’te yayımlanan bir başka seyahat kitabı, Süveyş
Kanalı’nın 1546’da açılmış halde gözlendiğini ve uzunluğunun 30 mil kadar olduğunu anlatmakta.
Süveyş Kanalı kazılmasına ilişkin
ikinci girişim II.Selim (1566-1574) döneminde Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’nın önderliğinde gerçekleşti.
Osmanlı devlet kayıtlarına yansıyan bilgiler, Hint Okyanusu’nda devam eden
Portekiz-Osmanlı mücadelesinde, Akdeniz’deki donanmayı Kızıldeniz’e
indirebilmek amacıyla Akdeniz’le Kızıldeniz arasında bir su kanalı açılması
hazırlığına işaret ediyor. Bu amaçla Sultan II. Selim, 1568’de Mısır Valisi’ne
gönderdiği fermanda, ticaret ya da hac amacıyla Hint Okyanusu’nda seyreden
tüccarların ve Müslümanların, Portekizlilerin saldırılarına maruz kaldıklarını
aktardıktan sonra Süveyş’le Akdeniz arasında bir kanal açılmasının uygun olup
olmadığını araştırıp rapor etmesini istedi. Raporun olumlu gelmesinin ardından
kanal kazılması karara bağlandı ancak Saray içinde Sokullu’ya karşı yürütülen
muhalefet ve Padişahın 1570’de Kıbrıs seferine ikna edilmesiyle uygulamaya
konulamadı.
Süveyş
Kanalı 1869 yılında İngilizler tarafından açıldı.
Osmanlı’nın Don-Volga Kanalı Girişimi (1569)
Osmanlı’nın parlak bir zeka ve
çağını aşan bir görüş kabiliyetine sahip olduğu anlaşılan sadrazamı Sokullu
Mehmet Paşa, güneyde Portekizlilere karşı hayata geçirmek istediği Süveyş
kanalı projesinin uygulamaya sokulmamasından yılgınlığa düşmediği görülüyor.
Nitekim Sokullu’yu yaklaşık bir yıl sonra Don-Volga kanalı projesinin başında buluyoruz.
17. yüzyıl Osmanlı tarihçisi
Peçevî’ye göre Osmanlı’nın İran seferleri sebebiyle ortaya çıkmıştı. Ordunun
karadan İran’a ulaşması zahmetli ve masraflıydı. Karadeniz’den Hazar Denizi’ne
uzanan bir nehir taşımacılığı, bu önemli sorunu çözebilirdi. Bu amaçla, genç
Pâdişâh II.Selim (1566-1574) adına devlet işlerini yürüten Sadrazâm Sokullu
(Uzun) Mehmet Paşa, Sarayda II. defterdarken Kefe sancakbeyliğine atadığı
Çerkez Kasım Paşa’ya bir araştırma raporu hazırlattı. Rapor kanalın Şirvan,
Gürcistan ve Karabağ üzerinde hâkimiyet kurarak kuzeyden İran’a ulaşmayı
kolaylaştıracağını söylüyordu. Kasım Paşa’nın istihbarat, keşif ve ölçümlere
dayalı kanal raporunda, kazılacak mesafe 6 deniz mili (yaklaşık 11 km) olarak
bildirilmişti.
Günümüz tarihçilerinden Profesör
Halil İnalcık’ın yaptığı etraflı araştırmalar ise kanal projesinin geçmişinin
Kanunî Sultan Süleyman devrine kadar gittiğini ve İran sorunu dışında, yepyeni
bir tehlike olarak kuzeyde beliren Ruslarla baş etme amacı güttüğünü de ortaya
koyuyor. Moskova Prensliğinin güçlenerek birer Osmanlı vassalı konumunda olan
Kırım ve Astrahan hanlıklarını ele geçirmesi (1552 ve 1556), Rusların Osmanlı
egemenliğindeki Karadeniz’i tehdit etmesine sebep olmuştu. Ayrıca, Orta Asya ve
Kuzey Kafkasya halklarının hacca gitme ya da Kırım ticaret yolu için
Astrahan’dan geçmesi Rus Çarı tarafından engellenmekteydi. Tüm bunlar, Kanunî’yi
harekete geçmek zorunda bırakıyordu. Böylece Osmanlı Devleti için, batıda
Avrupa, doğuda İran ve güneyde ve Hint Okyanusu’nda Portekiz tehlikesine ek
olarak bir de kuzeyde Rus meselesi baş göstermiş oluyordu.
Kanunî 1562’de Avusturya ile
barış imzaladıktan sonra Astrahan’a bir sefer planına girişti. İşte Don-Volga
kanal projesinin ilk olarak zikredilmesi bu sefer bağlamında oldu. İnalcık,
Karadeniz’in kuzeyinde Osmanlı’ya bağlı tek ülke konumundaki Kırım hanlığının
başındaki Devlet Giray’ın, seferin başarılı olması halinde, kısmî
bağımsızlığını yitirip Kefe ve Azak gibi bir Osmanlı eyaletine dönüşeceğinden
korkarak bu sefer planını engellediği
yönündeki ayrıntılı bilgileri ortaya
koyuyor. Öte yandan Devlet Giray’ın sonraki yıllarda Ruslara karşı Kanunî’den
istediği yardım Padişahın diğer cephelerdeki mücadeleleri nedeniyle ertelenmiş;
Zigetvar seferi öncesi Kazan ve Astrahan seferi planlanmışsa da Orta Avrupa
hedefi daha ivedi bulunmuştu.
Başa dönersek, Kanunî döneminde
Astrahan ve çevresinde Müslüman halklara yapılan baskılar II.Selim döneminde
artarak devam etmekteydi. Hac ve ticaret yolları için Hint Okyanusu’nda
Portekizlilerle savaşmaya devam eden Osmanlı Devleti, Sokullu Mehmet Paşa
idaresinde Avrupa ülkeleri ve İran’la barış imzaladıktan sonra 1568 başlarında
kuzeye dönüp Astrahan seferine niyetlendi. Böylece, Karadeniz’e dökülen Don ile
Hazar Denizi’ne dökülen Volga (İtil) nehirleri arasında bir kanal açma projesi
yeniden gündeme gelmişti.
Sokullu Mehmet Paşa tarihte geçen
adıyla “Ejderhan (Astrahan) seferi” için hazırlıkları başlattı: Kefe’ye
mühendisler ve ustalar gönderilip yeni bir donanma inşa edildi. Kefe kadısından
asker için yaklaşık 28 ton kadar peksimet hazırlatması; çevre halklardan
kesimlik sığır satın aldırması istendi. Balkanlar ve Anadolu’dan 10.000
civarında asker toplandı. Kefe’ye gemilerle toplar ve kazı aletleri getirildi.
Kefe ve komşu bölgelerden de on binlerce paralı işçi tutuldu.
Kış boyunca süren hazırlıklardan
sonra 1569 yılının Ağustosunda, Astrahan’ın biraz kuzeyinde tespit edilen
bölgeye gelindi. Burası eski Yunanlılar tarafından Don ve Volga, iki ayrı
denize dökülmeden önce üzerinden geçtiği en sığ toprak olarak tespit edilmişti.
Eski Yunanlılar, Volga ve Hazar kıyısındaki insanlarla olan ticarî
ilişkilerinde bu yolu kullanıyordu. Öyle anlaşılıyor ki Çerkez Kasım Paşa
bölgede araştırma yaparken antik döneme ilişkin bu bilgiyi de edinmişti.
Don nehrinin bir kolu olan
Ilovlya çayı ile Volga’nın kolu Kamsyshinka çayı arasındaki (şimdiki adıyla)
Petrow Val kasabasının bulunduğu alanda kanal
kazılmaya başlandı. Üç ay boyunca aralıksız kanal kazıldı. Kanalın üçte
biri açılmıştı. Kanal kazımında çalışmak üzere 30.000 Nogay Tatarı tutulmuştu.
Peçevî, güvenlik, iaşe ve araç-gereç bakımından hiçbir eksik yokken, Tatarların
asker arasında, bölgenin kışının üç ay erken geldiği ve dayanılmaz soğuklarda
çalışmanın mümkün olmayacağı yönünde bir dedikodu yaydığını ve bunun sonucunda
askerlerin memleketlerine döndüğünü söylüyor.
Tarihçiye göre bu dedikoduyu organize edenin Kırım Hanı olduğu yönünde
bir kanaat vardır. Çünkü o, Osmanlı ordusunun karadan ve denizden Kıpçak
Bozkırı ve Şirvan taraflarına gidip
gelmesinin Tatarları gözden düşürüp hanlığını tehlikeye atacağına inanıyordu.
Profesör İnalcık’ın değişik kaynaklara
göre verdiği bilgiler, ordudaki isteksizlik üzerine Astrahan ileri gelenlerinin
Kasım Paşa’yı kanal kazımından vaz geçirdiği ve onun yerine doğrudan Astrahan’a
yürümeye ikna ettiğini söylüyor. Ancak bu harekât başarısız olmuştur.
Arkasından Paşa, Astrahan önlerinde bir kale yaptırıp burada kışlamak ve
baharda kanal kazımına devam etmeyi planladı; ama bu kez de orduda yeni bir
dedikodu başlamıştı: Sözde, İran-Moskova ittifakıyla kurulan bir ordu üstlerine
geliyordu.
Tüm bu olumsuz rüzgarlar üzerine
ordu dağılmaya başlayınca, 20 Eylül 1569’da Kasım Paşa geri çekilmeye başladı.
Taşınamayacak malzemeler çukurlara gömüldü. Yolda Padişah II.Selimin
Astrahan’da ordunun kışlaması fermanı ulaştıysa da çekilme devam etti. Sıkı bir
planlama, masraf ve çabayla, kanalın üçte birinin kazılmasının ardından gelen bir
ay süren zorlu çekilme sürecinde askerin
yarısı telef olmuştu. Böylece Süveyş Kanalı projesinin iptal edilmesinin
ardından Sokullu’nun Don-Volga Kanalı teşebbüsü de sonlanmış oluyordu.
Don-Volga Kanalı Sovyetler
Birliği’nce Osmanlı’dan farklı iki noktadan yürütülen 5 yıllık kazı çalışmasının
ardından, 1952 yılında kullanıma açıldı.
Sakarya Nehri-Sapanca
Gölü-İzmit Körfezi Kanal Projesi (1591)
Osmanlı’nın başkenti İstanbul’un
en önemli özelliklerinden biri, bir tür tüketim merkezi oluşuydu. Başta Saray
olmak üzere başkentin her türlü tedarikini en kolay ve en masrafsız şekilde
çözme meselesi, her dönem önemini korudu. Bu bağlamda daha Kanunî Sultan
Süleyman döneminin sonlarında (1565-66), Mimâr Sinan ve Kiriz Nikola isimli
usta, Sapanca Gölü ile İznik Körfezi arasında bir kanal kazılıp başkentin odun
ihtiyacını bu yolla karşılamak üzere bir proje geliştirmişti. Yerinde tespit
yapıp kazılacak alan ölçülmüş, yaklaşık 15 km olduğu anlaşılmıştı. Ancak proje
uygulamaya koyulacağı sırada bazı engeller ortaya çıkmış ve vaz geçilmişti.
Çeyrek asır sonra padişah
III.Murad döneminde (1574-1595) aynı proje daha da geliştirilmiş haliyle tekrar
gündeme getirildi. Sadrazam Sinan Paşa, 1591’in Mart ayında, mimar ve
mühendisleri bölgeye götürüp bu kez Sakarya Nehri’nden Sapanca Gölü’ne; oradan
da İznik Körfezi’ne ulaşacak bir kanallar zincirinin etüdünü yaptırdı. Matematiksel
ve mühendislik hesapları kullanılarak yapılan etüdler üç gün sürdü. Yoğun çalışmalar
sonunda hazırlanan projede –bir önceki projede belirlenen 15 km’ye ek olarak–
Sakarya-Sapanca arasındaki kanal, yaklaşık 4,5 km uzunlukta belirlenmişti.
Böylece toplamda 20 km civarında bir kanal kazım projesi hazırlanıp Padişaha
sunuldu.
Proje Padişah III.Murad
tarafından kabul gördü ve devletin her noktasına ulaşan bir ferman yayımlandı.
Fermanda, bir yıl içinde usta ve işçilerden oluşan tahminen 30,000 kişinin
toplanması; gerekli araç-gereç ve kumanyanın hazırlanıp kazının başlatılması
isteniyordu. Ancak projenin akıbeti beklendiği gibi olmadı.
Dönemi yaşayan ve yazdığı tarih
kitabından yukarıdaki bilgileri aldığımız Selanikî, projenin uygulamaya
sokulamamasının sebebini, ileri gelen bazı görevlilerin Padişah’ı caydırması
olarak açıklıyor. Onlara göre gemiler yaptırıp donanmayı geliştirmek gibi çok
daha önemli bir iş beklerken, halka ve devlete faydası olmayan böyle bir projeyi
uygulamaya koymak yersizdi. Başkentin odun ihtiyacı daha önce nasıl
karşılandıysa yine aynı yollarla devam ettirilebilirdi. Üstelik Sadrazam Sinan Paşa, sırf kendi
geleceğini garantiye almak için bu proje üzerinde ısrar etmekteydi.
Sonuç olarak, neredeyse kazma
vurmaya başlanacak duruma gelmiş Sakarya-Sapanca-İzmit kanal projesi, sıkı bir
karşı propagandayla, askıya alındı ve yüzyılın diğer iki parlak projesi gibi
Osmanlı tarih sayfaları arasında kalmış oldu. Bununla beraber aynı bölgede
kanal açılması amacıyla 17. ve 19. yüzyıl arasında beş ayrı proje daha
hazırlandı ancak çeşitli sebeplerle hayata geçirilemedi.
Peçevi Tarihi, Haz. Bekir
Sıtkı Baykal, C. I, Kültür Bak. Yayınları, Ankara 1981.
Tarih-i Selânikî, Haz. Mehmet
İpşirli, C.I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1999.
Halil İnalcık, Osmanlı
İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Cilt: I, Eren Yay., İstanbul
2000.
Halil İnalcık, “Osmanlı-Rus
Rekabetinin Menşei ve Don-Volga Kanalı Teşebbüsü (1569)”, Türk Tarih Kurumu,
Ankara 1948.
Nicola Melis, “Some Remarks on
the Idea of a Suez Canal in the 16th Century”, Eurasian Studies,
VIII/1-2 (2010).
Sakarya-Sapanca-Marmara Kanal
Projeleri, Haz. Ömer Faruk Yılmaz, Çamlıca Basım Yayın, İstanbul 2010.
http://www.bscsif.ro/wp-content/uploads/2012/02/DS02_EN-Binder.pdf
http://www.imcbrokers.com/blog/overview/detail/volga-don-shipping-canal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder