4 Kasım 2013 Pazartesi

Marmaray’ın Atası Osmanlı Projeleri: Boğazın İki Yakasını Bağlama Girişimleri



Asya ile Avrupa’nın iki ucuna birden konumlanmış İstanbul’da kıtaları birbirine bağlayan bir köprü yapılmasına dair en eski bilgiye Herodot sayesinde ulaşıyoruz. Pers Kralı Daryus (MÖ 522-486) Orta Asyalı İskitlerle savaşa hazırlanırken İstanbul Boğazı üzerinde gemilerden oluşan bir yüzer köprü yaptırmıştı. Daryus’tan sonrasında tarih kayıtlarına geçen bir başka Boğaz köprüsü projesi bilinmiyor. Ta ki 19. yüzyıla kadar.

Raylı sistemlerin 19. yüzyıl başlarına dünya üzerinde kullanımı (1907-İngiltere) Osmanlı’ya o günün koşullarında erken sayılabilecek bir dönemde ulaştı. 1869’da Karaköy ve Beyoğlu arasındaki metro (tünel) kazılmaya başlandı ve İstanbul Tüneli adıyla 1875 tarihinde hizmete girdi. Öte yandan daha 1871’de tramvay hizmete sokulmuştu. 

II. Abdülhamid devrinde (1876-1909) Boğaz’ı birleştirmek üzere demiryolları, köprüler ve tünellerden oluşan birbirinden etkileyici projeler hazırlatıldı. Marmaray’ın atası sayılabilecek projeler, Asya ve Avrupa yakaları arasında bir tüp geçit yapımına hazırlık içindi. 1876’dan itibaren, değişik ülkelerden mimarlar ve mühendislerce pek çok proje Osmanlı Devleti’ne sunuldu. Bunlar arasında en meşhurları 1891’de Fransız mühendislerin ve 1902’de ABD’li mühendislerin II. Abdülhamid’e sunduğu tüp geçit projeleridir. 
 
Sultan II. Abdülhamit Zamanında Hazırlanan Tüp Geçit Projeleri
1891 yılında S. Preault tarafından hazırlanan “Deniz Altı Çelik Tünel” projesi (yukarıda)
1902 yılında F. E. Strom, F. T. Lindman ve J. A. Hilliker tarafından hazırlanan tüp geçit projesi (aşağıda)


1891’de Fransız mühendis S. Preault tarafından “Deniz Altı Çelik Tüneli” başlığıyla sunulan projede Sarayburnu ile Üsküdar arasında raylı sistemle işleyecek bir tüp geçit öneriliyordu. Denizin altında, tabana 13 sütün sabitlenmesini de içeren proje arşivlerde yer alıyor. 

1902’de ABD’lilerin sunduğu projeye Tünel-i Bahrî (Deniz Tüneli) adı verilmişti. Bu proje de bir raylı sistem tüpgeçit projesiydi. Yenikapı’yla Harem arasında, denizin içine sabitlenmiş 16 sütun üzerinden geçirilen üç vagonlu bir tren tasarlanmıştı. 


II. Abdülhamid dönemi, İstanbul’un iki yakasını bağlayacak deniz altı tüp geçit projeleri yanında boğazın üstünde yapılması planlanan köprü projeleriyle de önem kazanıyor. 1900 yılında Fransız mühendis F. Arnodin’e Boğaz üzerinde iki ayrı köprü projesi çizdirirldi. Çelik konstrüksiyon köprü projelerinin ilki Sarayburnu-Üsküdar, ikincisi ise Rumeli Hisarı Kandilli arasında konumlandırılmıştı. Tren, araba ve yayaların geçmesine uygun tasarlanan köprüler “Hamidiye Köprüleri” projesi olarak anılmaktadır. 

Leonardo da Vinci'nin Haliç Köprüsü Projesi


Osmanlı döneminde İstanbul'un ulaşımına ilişkin çözüm girişimlerinin ilki, 16. yüzyılın hemen başına tarihleniyor. 1502 yılında Osmanlı Sultanı II. Bayezid’e (1481-1512) Leonardo da Vinci tarafından (1425-1519) bir mektupla sunulan 240 m. uzunluğundaki Haliç köprüsü projesinin uygulanmamasının nedenlerini bilmiyoruz. Leonardo'nun Haliç köprüsü projesi Norveçli mimar Vebjorn Sand tarafından hayata geçirildi ve 2001 yılında Oslo’da hizmete açıldı.

Üstte Leonardo da Vinci'nin kendi elinden II.Bayezid'e sunduğu Haliç Köprüsü projesinin çizimi. Aşağıda projenin bir sergi için makete dönüştürülmüş ve daha aşağıda Oslo yakınlarında inşa edilmiş hali.
 
 
Kaynaklar
Sultan II. Abdülhamit Han’ın Tüp Geçit Projeleri, Hazırlayan: Ö. Faruk Yılmaz, Çamlıca Basım Yayın, 2010
Sultan II. Abdülhamit Han’ın “Cisr-i Hamîdî” (Hamidiye Köprüleri) Projesi, Çamlıca Basım Yayın, 2009
Herodot Tarihi, 4.Kitap: http://www.gutenberg.org/files/2707/2707-h/2707-h.htm#link42H_4_0001
http://www.livius.org/bn-bz/bosphorus/bosphorus.html
        

Asya’dan Afrika’ya Osmanlı’nın 16. Yüzyıl Kanal Projeleri



16. yüzyıl, Osmanlı Devleti’nin dünya üzerinde en geniş egemenlik alanına sahip olduğu; bununla beraber ilk çeyreği hariç, ekonomik ve politik anlamda gerilemenin gittikçe hissedildiği yılları içerir. Coğrafik keşifler sonrasında Akdeniz’deki Osmanlı limanların ticarî önemini yitirmesi; Amerika’ya ulaşan İspanyolların Osmanlı ülkelerinde ucuz altın ve gümüşü dolaşıma sokmaları; toprakların genişlemesi nedeniyle seferlerin güçlükle yapılması, gerilemenin önemli sebeplerinden sadece birkaçı. O günün dünyasında hem çok güçlü olup ve hem de çok büyük tehditler altında bulunan Osmanlı, bekasını korumak ve himayesi altındaki Müslüman halkları gözetmek refleksiyle, 16.yüzyılın ikinci çeyreğinden sonlarına değin, son derece parlak mühendislik projeleri geliştirdi. Bu projelerden ilk ikisi Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’nın; üçüncüsü, yine bir Sadrazamın, Sinan Paşa’nın çağı aşan bilimsel ve stratejik vizyonuna ışık tutuyor.



Süveyş Kanalı Projesi (1568)

Akdeniz’den Kızıldeniz yoluyla Hint Okyanusu’na açılma amacıyla Süveyş’te bir kanal kazma projesi, Osmanlı’nın gündemine ilk olarak, Hint Okyanusu’nda beliren Portekiz tehlikesi nedeniyle geldi. 

Portekizliler öncesinde, Osmanlı ve Memlük devletinin kontrolündeki Akdeniz’de Hindistan  ticareti ağırlıklı olarak Latin ve Müslüman denizciler aracılığıyla yürütülüyordu. Hindistan’dan Arap Yarımadası, İran Körfezi ve Kızıldeniz’deki limanlara; oradan İran, Suriye ve Mısır yoluyla Akdeniz’e ve böylece Avrupa’ya ulaşan mevcut ticaret yolları, Portekizli Vasco da Gama’nın 1497’de, Afrika’yı güneyden kat ederek Ümit Burnu’nu takiple Hindistan’a ulaşmasıyla değişiyordu. Bu büyük değişim, Akdeniz’de ve Hint Okyanusu’nda politik ve ekonomik menfaate sahip devletler için büyük mücadelelerin başlamak üzere olduğunun işaretiydi. 

Nitekim Portekizli denizciler daha 16. Yüzyılın başından itibaren keşfettikleri ticaret yolu aracılığıyla Hindistan’dan Avrupa’ya baharat sevkiyatına başladı. Bununla yetinmeyip; Müslüman ve Hintli denizcilerin Okyanus aşırı ticaretini engellemek; önemli boğaz ve limanları ele geçirmek için Kızıldeniz, İran Körfezi ile kutsal şehirler Mekke ve Medine’nin bulunduğu Hicaz yarımadasının büyük limanlarında terör estirdi. Gerek o dönem kutsal şehirlerin hâmisi konumundaki Memlükler ve gerekse Hindistan’daki Müslüman tüccarlar ve elbette Venedikli denizciler, Portekizlilerle baş edemeyince Osmanlı Padişâhından yardım istediler. Hindistan ticareti bağlamında Akdeniz’deki en önemli limanlara hükmeden Memlüklere Osmanlı’nın denizcilik, mühendislik ve savunma amaçlı yardımları II. Bayezid (1481-1512) döneminde başlıyor. Ancak, Portekiz etkisi kısa zamanda bölgenin siyasi dengelerini de değiştirecekti: Portekiz-İran ittifakı bağlamında gelişen Memlük-İran düşmanlığı; Memlüklerin ve Portekizlilerin ayrı ayrı Yemen ve Aden’i ele geçirme çabasına ve Osmanlı-Memlük-Safevî-Portekiz çatışmalarına; dolayısıyla Mısır’ın 1517’de Padişah I. Selim (1512-1520) tarafından alınmasına sebep oldu. 

Bilineceği üzere Mısır’ın Osmanlı’nın eline geçmesi demek, Mekke ve Medine’nin koruyuculuğunun Memlüklerden Osmanlı’ya geçmesi; yani Osmanlı padişahının dünya üzerindeki tüm İslâm halkları üzerinde itibar ve etki kazanması demekti.

Portekizlilerle mücadele Osmanlı’nın Mısır’ı; ardından Yemen ve Aden’i almasından sonra daha programlı olarak sürdürüldü.  Kanunî Sultan Süleyman döneminde (1520-1566)  planlanan ve Avrupa ve İran seferleri nedeniyle sürekli ertelenen Hindistan seferiyle, Portekiz tehlikesinin ortadan kaldırılması planlanmıştı. Bu bağlamda 1530’da Mısır Beylerbeyi Süleyman Paşa’ya gerekli para aktarılarak Süveyş’te 80 gemiden oluşan güçlü bir donanma inşa edildi. İşte bu süreçte Süveyş kanalı projesi de gündeme geldi. Kızıldeniz’den Akdeniz’e ulaşmayı sağlamak amaçlı kanal, Nil nehriyle Süveyş arasında kazılmaya başlandı. Osmanlı’nın o dönemki arşiv belgelerinde kanalla ilgili bilgilere ulaşılmış değil. Profesör Halil İnalcık anılan ilk Süveyş Kanalı girişimini muhtemelen resmî raporlar ve seyahat günlükleri gibi yabancı kaynaklardan faydalanarak 1531-32 yıllarına tarihlendiriyor. Bununla beraber bazı batılı kaynaklar kanalın kazılmasını 1529’a kadar çekmekte. Örneğin Venedikli bir Seyyah 1543’te yayımlanan anılarında, 1529’da Mısır’dan Hindistan’a giderken  kaydettiği bilgilerle, Nil’in Akdeniz’e dökülen kollarından en doğudaki Pelusian’dan Kızıldeniz’deki Tor limanına ulaşan su kanalını kazan 20.000 işçi gördüğünü ve kanalın yaklaşık 60 mil kadar olduğunu aktarıyor. Aynı seyyah tarihi belirtilmemiş ikinci bir seyahatinde aynı yerden geçerken Türk padişahın gönderdiği pek çok mühendisle karşılaştığını söylüyor. 1555’te yayımlanan bir başka seyahat kitabı, Süveyş Kanalı’nın 1546’da açılmış halde gözlendiğini ve uzunluğunun 30 mil  kadar olduğunu anlatmakta.



Süveyş Kanalı kazılmasına ilişkin ikinci girişim II.Selim (1566-1574) döneminde Sadrazam Sokullu  Mehmet Paşa’nın önderliğinde gerçekleşti. Osmanlı devlet kayıtlarına yansıyan bilgiler, Hint Okyanusu’nda devam eden Portekiz-Osmanlı mücadelesinde, Akdeniz’deki donanmayı Kızıldeniz’e indirebilmek amacıyla Akdeniz’le Kızıldeniz arasında bir su kanalı açılması hazırlığına işaret ediyor. Bu amaçla Sultan II. Selim, 1568’de Mısır Valisi’ne gönderdiği fermanda, ticaret ya da hac amacıyla Hint Okyanusu’nda seyreden tüccarların ve Müslümanların, Portekizlilerin saldırılarına maruz kaldıklarını aktardıktan sonra Süveyş’le Akdeniz arasında bir kanal açılmasının uygun olup olmadığını araştırıp rapor etmesini istedi. Raporun olumlu gelmesinin ardından kanal kazılması karara bağlandı ancak Saray içinde Sokullu’ya karşı yürütülen muhalefet ve Padişahın 1570’de Kıbrıs seferine ikna edilmesiyle uygulamaya konulamadı.

                Süveyş Kanalı 1869 yılında İngilizler tarafından açıldı. 


Osmanlı’nın Don-Volga Kanalı Girişimi (1569)

Osmanlı’nın parlak bir zeka ve çağını aşan bir görüş kabiliyetine sahip olduğu anlaşılan sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa, güneyde Portekizlilere karşı hayata geçirmek istediği Süveyş kanalı projesinin uygulamaya sokulmamasından yılgınlığa düşmediği görülüyor. Nitekim Sokullu’yu yaklaşık bir yıl sonra  Don-Volga kanalı projesinin başında buluyoruz.

17. yüzyıl Osmanlı tarihçisi Peçevî’ye göre Osmanlı’nın İran seferleri sebebiyle ortaya çıkmıştı. Ordunun karadan İran’a ulaşması zahmetli ve masraflıydı. Karadeniz’den Hazar Denizi’ne uzanan bir nehir taşımacılığı, bu önemli sorunu çözebilirdi. Bu amaçla, genç Pâdişâh II.Selim (1566-1574) adına devlet işlerini yürüten Sadrazâm Sokullu (Uzun) Mehmet Paşa, Sarayda II. defterdarken Kefe sancakbeyliğine atadığı Çerkez Kasım Paşa’ya bir araştırma raporu hazırlattı. Rapor kanalın Şirvan, Gürcistan ve Karabağ üzerinde hâkimiyet kurarak kuzeyden İran’a ulaşmayı kolaylaştıracağını söylüyordu. Kasım Paşa’nın istihbarat, keşif ve ölçümlere dayalı kanal raporunda, kazılacak mesafe 6 deniz mili (yaklaşık 11 km) olarak bildirilmişti.

Günümüz tarihçilerinden Profesör Halil İnalcık’ın yaptığı etraflı araştırmalar ise kanal projesinin geçmişinin Kanunî Sultan Süleyman devrine kadar gittiğini ve İran sorunu dışında, yepyeni bir tehlike olarak kuzeyde beliren Ruslarla baş etme amacı güttüğünü de ortaya koyuyor. Moskova Prensliğinin güçlenerek birer Osmanlı vassalı konumunda olan Kırım ve Astrahan hanlıklarını ele geçirmesi (1552 ve 1556), Rusların Osmanlı egemenliğindeki Karadeniz’i tehdit etmesine sebep olmuştu. Ayrıca, Orta Asya ve Kuzey Kafkasya halklarının hacca gitme ya da Kırım ticaret yolu için Astrahan’dan geçmesi Rus Çarı tarafından engellenmekteydi. Tüm bunlar, Kanunî’yi harekete geçmek zorunda bırakıyordu. Böylece Osmanlı Devleti için, batıda Avrupa, doğuda İran ve güneyde ve Hint Okyanusu’nda Portekiz tehlikesine ek olarak bir de kuzeyde Rus meselesi baş göstermiş oluyordu.   

Kanunî 1562’de Avusturya ile barış imzaladıktan sonra Astrahan’a bir sefer planına girişti. İşte Don-Volga kanal projesinin ilk olarak zikredilmesi bu sefer bağlamında oldu. İnalcık, Karadeniz’in kuzeyinde Osmanlı’ya bağlı tek ülke konumundaki Kırım hanlığının başındaki Devlet Giray’ın, seferin başarılı olması halinde, kısmî bağımsızlığını yitirip Kefe ve Azak gibi bir Osmanlı eyaletine dönüşeceğinden korkarak  bu sefer planını engellediği yönündeki ayrıntılı bilgileri  ortaya koyuyor. Öte yandan Devlet Giray’ın sonraki yıllarda Ruslara karşı Kanunî’den istediği yardım Padişahın diğer cephelerdeki mücadeleleri nedeniyle ertelenmiş; Zigetvar seferi öncesi Kazan ve Astrahan seferi planlanmışsa da Orta Avrupa hedefi daha ivedi bulunmuştu.

Başa dönersek, Kanunî döneminde Astrahan ve çevresinde Müslüman halklara yapılan baskılar II.Selim döneminde artarak devam etmekteydi. Hac ve ticaret yolları için Hint Okyanusu’nda Portekizlilerle savaşmaya devam eden Osmanlı Devleti, Sokullu Mehmet Paşa idaresinde Avrupa ülkeleri ve İran’la barış imzaladıktan sonra 1568 başlarında kuzeye dönüp Astrahan seferine niyetlendi. Böylece, Karadeniz’e dökülen Don ile Hazar Denizi’ne dökülen Volga (İtil) nehirleri arasında bir kanal açma projesi yeniden gündeme gelmişti. 

Sokullu Mehmet Paşa tarihte geçen adıyla “Ejderhan (Astrahan) seferi” için hazırlıkları başlattı: Kefe’ye mühendisler ve ustalar gönderilip yeni bir donanma inşa edildi. Kefe kadısından asker için yaklaşık 28 ton kadar peksimet hazırlatması; çevre halklardan kesimlik sığır satın aldırması istendi. Balkanlar ve Anadolu’dan 10.000 civarında asker toplandı. Kefe’ye gemilerle toplar ve kazı aletleri getirildi. Kefe ve komşu bölgelerden de on binlerce paralı işçi tutuldu. 

Kış boyunca süren hazırlıklardan sonra 1569 yılının Ağustosunda, Astrahan’ın biraz kuzeyinde tespit edilen bölgeye gelindi. Burası eski Yunanlılar tarafından Don ve Volga, iki ayrı denize dökülmeden önce üzerinden geçtiği en sığ toprak olarak tespit edilmişti. Eski Yunanlılar, Volga ve Hazar kıyısındaki insanlarla olan ticarî ilişkilerinde bu yolu kullanıyordu. Öyle anlaşılıyor ki Çerkez Kasım Paşa bölgede araştırma yaparken antik döneme ilişkin bu bilgiyi de edinmişti.

Don nehrinin bir kolu olan Ilovlya çayı ile Volga’nın kolu Kamsyshinka çayı arasındaki (şimdiki adıyla) Petrow Val kasabasının bulunduğu alanda kanal  kazılmaya başlandı. Üç ay boyunca aralıksız kanal kazıldı. Kanalın üçte biri açılmıştı. Kanal kazımında çalışmak üzere 30.000 Nogay Tatarı tutulmuştu. Peçevî, güvenlik, iaşe ve araç-gereç bakımından hiçbir eksik yokken, Tatarların asker arasında, bölgenin kışının üç ay erken geldiği ve dayanılmaz soğuklarda çalışmanın mümkün olmayacağı yönünde bir dedikodu yaydığını ve bunun sonucunda askerlerin memleketlerine döndüğünü söylüyor.  Tarihçiye göre bu dedikoduyu organize edenin Kırım Hanı olduğu yönünde bir kanaat vardır. Çünkü o, Osmanlı ordusunun karadan ve denizden Kıpçak Bozkırı ve Şirvan  taraflarına gidip gelmesinin Tatarları gözden düşürüp hanlığını tehlikeye atacağına inanıyordu. 



Profesör İnalcık’ın değişik kaynaklara göre verdiği bilgiler, ordudaki isteksizlik üzerine Astrahan ileri gelenlerinin Kasım Paşa’yı kanal kazımından vaz geçirdiği ve onun yerine doğrudan Astrahan’a yürümeye ikna ettiğini söylüyor. Ancak bu harekât başarısız olmuştur. Arkasından Paşa, Astrahan önlerinde bir kale yaptırıp burada kışlamak ve baharda kanal kazımına devam etmeyi planladı; ama bu kez de orduda yeni bir dedikodu başlamıştı: Sözde, İran-Moskova ittifakıyla kurulan bir ordu üstlerine geliyordu. 

Tüm bu olumsuz rüzgarlar üzerine ordu dağılmaya başlayınca, 20 Eylül 1569’da Kasım Paşa geri çekilmeye başladı. Taşınamayacak malzemeler çukurlara gömüldü. Yolda Padişah II.Selimin Astrahan’da ordunun kışlaması fermanı ulaştıysa da çekilme devam etti. Sıkı bir planlama, masraf ve çabayla, kanalın üçte birinin kazılmasının ardından gelen bir ay süren zorlu çekilme sürecinde  askerin yarısı telef olmuştu. Böylece Süveyş Kanalı projesinin iptal edilmesinin ardından Sokullu’nun Don-Volga Kanalı teşebbüsü de sonlanmış oluyordu.  

Don-Volga Kanalı Sovyetler Birliği’nce Osmanlı’dan farklı iki noktadan yürütülen 5 yıllık kazı çalışmasının ardından, 1952 yılında kullanıma açıldı.



Sakarya Nehri-Sapanca Gölü-İzmit Körfezi Kanal Projesi (1591)

Osmanlı’nın başkenti İstanbul’un en önemli özelliklerinden biri, bir tür tüketim merkezi oluşuydu. Başta Saray olmak üzere başkentin her türlü tedarikini en kolay ve en masrafsız şekilde çözme meselesi, her dönem önemini korudu. Bu bağlamda daha Kanunî Sultan Süleyman döneminin sonlarında (1565-66), Mimâr Sinan ve Kiriz Nikola isimli usta, Sapanca Gölü ile İznik Körfezi arasında bir kanal kazılıp başkentin odun ihtiyacını bu yolla karşılamak üzere bir proje geliştirmişti. Yerinde tespit yapıp kazılacak alan ölçülmüş, yaklaşık 15 km olduğu anlaşılmıştı. Ancak proje uygulamaya koyulacağı sırada bazı engeller ortaya çıkmış ve vaz geçilmişti. 

Çeyrek asır sonra padişah III.Murad döneminde (1574-1595) aynı proje daha da geliştirilmiş haliyle tekrar gündeme getirildi. Sadrazam Sinan Paşa, 1591’in Mart ayında, mimar ve mühendisleri bölgeye götürüp bu kez Sakarya Nehri’nden Sapanca Gölü’ne; oradan da İznik Körfezi’ne ulaşacak bir kanallar zincirinin etüdünü yaptırdı. Matematiksel ve mühendislik hesapları kullanılarak yapılan etüdler üç gün sürdü. Yoğun çalışmalar sonunda hazırlanan projede –bir önceki projede belirlenen 15 km’ye ek olarak– Sakarya-Sapanca arasındaki kanal, yaklaşık 4,5 km uzunlukta belirlenmişti. Böylece toplamda 20 km civarında bir kanal kazım projesi hazırlanıp Padişaha sunuldu. 

Proje Padişah III.Murad tarafından kabul gördü ve devletin her noktasına ulaşan bir ferman yayımlandı. Fermanda, bir yıl içinde usta ve işçilerden oluşan tahminen 30,000 kişinin toplanması; gerekli araç-gereç ve kumanyanın hazırlanıp kazının başlatılması isteniyordu. Ancak projenin akıbeti beklendiği gibi olmadı.


Dönemi yaşayan ve yazdığı tarih kitabından yukarıdaki bilgileri aldığımız Selanikî, projenin uygulamaya sokulamamasının sebebini, ileri gelen bazı görevlilerin Padişah’ı caydırması olarak açıklıyor. Onlara göre gemiler yaptırıp donanmayı geliştirmek gibi çok daha önemli bir iş beklerken, halka ve devlete faydası olmayan böyle bir projeyi uygulamaya koymak yersizdi. Başkentin odun ihtiyacı daha önce nasıl karşılandıysa yine aynı yollarla devam ettirilebilirdi.  Üstelik Sadrazam Sinan Paşa, sırf kendi geleceğini garantiye almak için bu proje üzerinde ısrar etmekteydi. 

Sonuç olarak, neredeyse kazma vurmaya başlanacak duruma gelmiş Sakarya-Sapanca-İzmit kanal projesi, sıkı bir karşı propagandayla, askıya alındı ve yüzyılın diğer iki parlak projesi gibi Osmanlı tarih sayfaları arasında kalmış oldu. Bununla beraber aynı bölgede kanal açılması amacıyla 17. ve 19. yüzyıl arasında beş ayrı proje daha hazırlandı ancak çeşitli sebeplerle hayata geçirilemedi.





Peçevi Tarihi, Haz. Bekir Sıtkı Baykal, C. I, Kültür Bak. Yayınları, Ankara 1981.
Tarih-i Selânikî, Haz. Mehmet İpşirli, C.I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1999.
Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Cilt: I, Eren Yay., İstanbul 2000.
Halil İnalcık, “Osmanlı-Rus Rekabetinin Menşei ve Don-Volga Kanalı Teşebbüsü (1569)”, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1948.
Nicola Melis, “Some Remarks on the Idea of a Suez Canal in the 16th Century”, Eurasian Studies, VIII/1-2 (2010).
Sakarya-Sapanca-Marmara Kanal Projeleri, Haz. Ömer Faruk Yılmaz, Çamlıca Basım Yayın, İstanbul 2010.
http://www.bscsif.ro/wp-content/uploads/2012/02/DS02_EN-Binder.pdf
http://www.imcbrokers.com/blog/overview/detail/volga-don-shipping-canal