Son iki yıldır “Sam Amca”
cihetinden ara ara seslendirmesi yapılan “dış müdahale peşrevinin” son günlerde
kulakları rahatsız edecek tona ulaşması, yaşadığımız onca acının üzerine tüy
dikiyor! NeoCon makamda bestelendiği anlaşılan bu “peşrev”, ilk olarak 23 Ocak
2014 tarihli Washington Post’ta bir üçlü (Abramowitz-Edelman-Misztal) tarafından
yazı karakterlerine dönüştürülüp bir makaleyle dünya-âleme duyurulmuştu.
“ABD, Erdoğan’a gidişâtını değiştirmesini söylemeli”
başlıklı bu makaleyi, (Şubat 2014) 84 kişinin imzasıyla Obama’ya gönderilen ve
“ABD Erdoğan’a karşı koruduğu sessizliğini bozmalı” şeklinde özetlenebilecek
benzer içerikli bir açık mektup izlemişti. 2015’teki diğer birkaç gazete makalesi,
görece düşük yoğunluklu bir seslendirme sayılmış olsa dahi içinde bulunduğumuz 2016’nın
Mart ayında bu anlamda sergilenen cüretkâr hamleler üzerinde yazacak denli önemli.
Bu ay içerisinde biri yine Washington
Post diğeri ise Neo-Conservative’liğiyle meşhur think-tank, Amerikan Girişim
Enstitüsü’nün (AEI-American Enterprise Institute) web sayfasında olmak üzere iki makale
yayımlandı. Makelerden ilkinin (10 Mart
2016) “ısrarlı” yazarları ilk makaleden tanıdık: Mort Abramowitz ve Eric
Edelman. Başlığı ise yazarların önceki yazı başlığındaki tonu çokça aşmış: “Erdoğan
ya reform yapmalı ya da istifa etmeli.”
Henüz çok taze olan ikinci makale
ise (21 Mart 2016) Michael Rubin imzalı ve yazar, başlıkta doğrudan “darbe” (coup)
kelimesini kullanma cüretkârlığında. Başlıkla “Türkiye’de bir darbe olabilir
mi?” diye soruyor ve altındaki satırlarda kabaca “neden olmasın” mealiyle
özetlenebilecek ABD’nin “özgürlükler ülkesi” imajına hiç de uymayan ve hatta “demokrasi
düşmanı” sayılabilecek cevaplar veriyor.
Evvelâ bahsi geçen 2015-2016 makalelerinin
yazarlarına ve açık mektup imzacılarına yakından bir bakalım: Mort Abramowitz,
ABD Dışişleri İstihbarat Bürosu Başkanlığı ve Türkiye Büyükelçiliği
görevlerinde bulunmuş, NeoCon’luğuyla meşhur bir diplomat. Eric Edelman da Abramowitz gibi eski bir Türkiye büyükelçisi.
ABD’nin ulusal güvenlikten sorumlu başkan yardımcılığında yöneticilik yapmış.
Edelman da NeoCon bir diplomat olarak biliniyor. Öte yandan Edelman hâlen Bipartisan
Policy Center (“ikipartili”den kasıt ABD’nin Cumhuriyetçileri ve
Demokratları olmalı) isimli vakfın Türkiye masası eşbaşkanlığını yapıyor. Blaise
Misztal da Edelman gibi Bipartisan Policy Center’da görev üstlenmiş
durumda: Ulusal Güvenlik Müdürü. Michael
Rubin’e geçmeden önce önemli bir dipnotla yukarıdaki Obama’ya açık mektup
olayının Bipartisan Policy Center tarafından organize edildiğini ve
altındaki imzalar arasında (Blaise Misztal dışında) Michael Rubin dâhil yukarıdaki
tüm isimlerin yer aldığını kaydedelim. Nihayet, Michael Rubin’de de profil çok
değişmiyor: Ortadoğu ve özellikle İran ve Irak ülkeleriyle ilgili ABD Savunma
Bakanlığı danışmanlığı yapmış, Irak Kürdistan bölgesindeki üniversitelerde
dersler vermiş bir NeoCon. Hâlen yazısının yayımlandığı AEI’de görev yapıyor.
NeoCon karakteriyle ve George Bush
dönemi dış siyasetinde etkisiyle bilinen düşünce kuruluşu AEI’nin İngilizce
wikipedia sayfasına girdiğinizde tanıdık yüzlerle karşılaşıyorsunuz: Paul
Wolfowitz ya da Dick Cheney gibi. Öte yandan AEI’ın web sayfasına girip site
içi arama motoruna “Erdogan” yazdığınızda Michael Rubin’in 2011-2016 yılları
arasında yayımlanmış ve okuyanın zihninde anti-demokrat etkiler uyandıran onlarca
makalesiyle; örneğin, daha bir yıl öncesinde (Mayıs 2015) kaleme aldığı
“Erdoğan İstifa Etmeli” başlıklı makalesiyle karşılaşıyorsunuz.
Pekâlâ, bu yazar-diplomatların ve
daha doğrusu önemli ABD NeoCon figürlerin “dertleri” ne, onu anlamaya
çalışalım. Bu aşamada önemli bir eski istihbaratçının, Mehmet Eymür’ün Son Tv isimli web sitesindeki köşesi (10.03.2014),
Time Türk haber sitesi (28.02.2014), Ahaber Tv’deki Yaz Boz isimli program (16 Mart 2014) ve Takvim gazetesi
(10.03.2014) aracılığıyla, bir uzmanının görüşlerine başvuracağız. Bu kaynak,
eski bir FBI çalışanı olan Sibel Edmonds. İran Azerisi-Türk orijinli bir
Amerikalı olan Edmonds hâlen kurucusu olduğu Boiling Frogs Post isimli
bir haber sitesinde ABD’nin Ortadoğu ve Türkiye siyâseti üzerine yazılar
yazıyor, mülakatlar yayımlıyor. Edmonds’un aşağıda değineceğimiz mülakatının (21.01.2014)
öncesinde, 2009 yılından itibaren aynı noktalara dikkati çeken onlarca yazısı
ve başka mülakatları da var.
Yukarda sıraladığımız kaynaklardan
Takvim gazetesi yaptığı haberde Edmonds’la ilgili şu biyografik bilgilere yer
vermiş: ‘Sibel Edmonds 2001 - 2002 yılları arasında FBI'ın Orta Asya masasında
tercümanlık yapan bir FBI çalışanıydı.
Bölgeyle ilgili her önemli ve gizli belge onun elinden geçerken bazı belgeleri açıklayıp
hedef haline geldikten sonra FBI'den ayrılıp gazetecilik yapmaya başladı.’
Şimdi, kaynaklarımız arasındaki Mehmet
Eymür’ün köşesindeki mülakat özetinden bazı alıntılar aktaralım:
“CIA'nın kukla hükümetler kurduğu,
onları kullandığı ve ardından bir gecede onları nasıl yok ettikleri bilenen bir
gerçek. Aynı şey Erdoğan'ın da başına getirilmeye çalışılıyor.”
“CIA'nın planı, Türkiye'yi bir model ülke olarak kullanmak ve diğer ülkeleri de aynı şekilde hizaya getirmekti. Ilımlı İslam projesini Orta Doğu'da uygulamaya geçirmekti. Erdoğan ve Gülen, daha doğrusu CIA arasındaki sorun, bu planları aksatıyordu. CIA, Erdoğan'ın kontrolünü kaybediyordu, Bu arada Gülen'le hiçbir sorunları yoktu.”
“CIA'nın planı, Türkiye'yi bir model ülke olarak kullanmak ve diğer ülkeleri de aynı şekilde hizaya getirmekti. Ilımlı İslam projesini Orta Doğu'da uygulamaya geçirmekti. Erdoğan ve Gülen, daha doğrusu CIA arasındaki sorun, bu planları aksatıyordu. CIA, Erdoğan'ın kontrolünü kaybediyordu, Bu arada Gülen'le hiçbir sorunları yoktu.”
“[Erdoğan] Boyun eğmeyeceğini
göstermek için, bir mesaj vermek için ‘milyarlarca dolarlık silah alımlarını
ABD ile değil, Çin'le yapacağım’ dedi. Tüm dünya bu reste şaşırdı. Bu, ABD ve
NATO'nun en üst düzey kurallarından birinin ihlali anlamına geliyordu,
yapılabilecek son şeydi. İşte bu, NATO ve ABD Silah Sanayiini çileden çıkardı.
Erdoğan daha da ileri giderek, ‘AB'ye girmek için yıllardır beklediklerini ve
bunun gerçekleşmeyeceğini anladığını, bunun yerine Şangay Birliği'ne katılmak
istediğini’ söyledi. Ve resmen başvuruda bulundu. Bu davranış yine,
çiğnenebilecek en son kurallardan biriydi. Batı, zorla kurduğu bu düzenini,
kolay yıktırmazdı. İşte bunları yaptığınızda, son kullanma tarihiniz dolmuş
demektir.”
Yukarıda küçük bir kısmını alıntıladığımız
değerlendirmeler, yazı konumuz olan buyurgan makalelerin bıraktığı izlenimle
örtüşmüyor değil. Kaldı ki bu değerlendirmelerin az bir kısmının dahi doğru
olması ülkemizin bağımsızlığı açısından son derece kaygı verici...
Öte yandan, tüm iktidarların
yanlışlarını eleştirmek bir insanlık görevi ve vatanseverlik addedilmeli. AKP iktidarının
“CIA-Gülen İşbirliği Örgütü” ortaklığı sonucunda içine çekildiğimiz iç ve dış
koşullar, samimi ve tarafsız bilim adamlarının sessiz kalmalarını ya da onların
fikirlerine danışmayı yok saymayı kaldıracak durumda değil! Ve fakat tüm bunlar
hem içeride hem de dışarıda barışçıl ve demokratik yollarla; bilgiye hak ettiği
saygıyı göstererek halledilmek zorunda.
Türkiye’nin bağımsız bir ülke olup
demokratik seçimlerin yapılabildiğini hatırlatmanın “mâlumun îlâmı” olduğu
muhakkak; fakat içeride ya da dışarıda birilerinin “darbe peşrevi”nden “fasla” girme
fikrini akıllardan dahi geçirmemeleri için sık sık tekrarlamakta yarar var. Son
tahlilde bu ülke o uğursuz kelimeyle anıldığı günleri çoktan geride bıraktı ve önce
bu toprakları vatan belleyen tüm insanların ortak gayreti ve sonra Yüce Allah’ın
takdiriyle bir daha asla geri gelmeyecek.
http://www.adaletedavet.com/kulak-tirmalayan-darbe-pesrevi
Kaynaklar: