28 Şubat 2012 Salı
Oy Dere Uludere!...
Uludere'de olanlar oldu... Lafın, sözün kaldıramayacağı ağırlıkta; anlatamayacağı acıda; derman olamayacağı hazinlikte şeyler oldu Uludere'de...
Sonra... Katiller bulunmadı.
Sonra... Devlet özür dilemedi.
Sonra... İktidarın bakanları Uludere'ye gitti. Cenazelerin sahiplerini evlerinde ziyaret yerine "taziye çadırı"nda oturup ayaklarına gelenlere doğrudan ya da interaktif yöntemlerle "baş sağlığı" bağışladılar. Acılı bir baba kendisine uzatılan telefona doğru seslendi: "Başbakanım, tek size güveniyorum..."
Sonra... Devlet katledilen tam otuzdört can için tazminat önerdi.
Sonra... Devletin özrünü ve şefkatini esirgediği, canı yanmış, acılı ve öfkeli analar, babalar, bacılar, kardeşler... "tazminat değil adalet istiyoruz" dediler. Üç-beş kuruş edinip hayata tutunmaya çalışırken katledilmiş evlatları için, hem tazminat hem adalet isteriz, diyemediler. Diyemediler, çünkü zaten kulağının üstüne yatanların, tazminatı da "defaaten" ödedikten sonra, katilleri bulup çıkarmayı, iyiden iyiye boşlayacaklarından korkuyorlardı...
Sonra... Milletin meclisinden çeşitli vekiller Uludere'ye gittiler. Vekillerin kendilerini evlerinde ziyaret edecekleri haberini alan analar, bacılar kazan kazan yemekler pişirdiler... Bir vekil bu yüce gönüllülüğe o kadar şaştı ki mikrofonu uzatan haberciye söylediği ilk cümle "bize yemek pişirdiler!" oldu.
Üstünden iki koca ay geçti Uludere Katliamı'nın... Failleri bulunmadı, kimse suçlanmadı; cezalanmadı... Gündem iktidar kavgalarıyla değişti değişti durdu; değişti değişti durdu... Gündem o oldu, bu oldu, şu oldu ama bir türlü "Uludere'ye Adalet" olamadı!
Nihâyet... Devletin önerdiği tazminatları kabul edip etmemede son güne gelindi. O günün akşamına doğru ajanslara ailelerin tazminat talebini kabul ettikleri haberi düştü... Kendi adımıza sessizce sevindik. Utanarak, sıkılarak... Beri yandan, haber düşer düşmez twitter'da "önemli" adamların şöyle ifadeleriyle titredik, kahrolduk:
"Ne oldu koffikler, Uluderedeki aileler Tazminat ALMAK ISTIYOR deyince saldiriyordunuz? Ne dediysek o..."
"Ne dediysek o": yani "ben demiştim!"; yani "ama ben!"; yani "ille de ben!"
Ve... Bir milyoncu kez gördük ki "ille de ben" diyen adamların insaflsızlıkları, şımarıklıkları, küstahlıkları sınır tanımazmış: Ölümden, katliamdan, parçalanmış bedenlerden de öteymiş köyleri! Tabutların üzerinde zar atarlarmış: "alacak-almayacak; alacak-almayacak". Kalpleri yokmuş sol yanlarında. Katliam, acı, yoksulluk, yoksunluk; adalet, vicdan, merhamet.... teğet geçermiş canlarından...
Lâkin.... Değil milyonlarca, milyarlarca kez de görsek alışmayacağız... Ve susmayacağız... Ve feryat edeceğiz: Oy dere Uludere diyeceğiz; Vay anam vay! Vay anam vay! diyeceğiz!...
23 Şubat 2012 Perşembe
12 Şubat 2012 Pazar
"Büyük Resim"
Benim bulanık ve "büyük resimde” gözüme çarpanlardan bazıları şunlar:
• Sözde demokratik iktidarların 50 yılı aşkın bir süredir, padişahların dahi yapmadıkları keyfî icraatlarının izleri
• Daima “ayrılmamak” üzere manipüle edildiği için birbirini denetleme görevlerini ifa edemeyen "kuvvetler"
• Son otuz yıldır doğuda ve batıda; dağda ve ovada hiç durmadan ocak söndüren terör -ki onun başı, 1999 yılı itibarıyla devletin hapishanesinde tutulmaktadır.
• 2001-2004 arasında susan terör 2004’te tekrar can almaya başlamıştır.
• 2004’te DGM’ler kapatılıp; hemen aynı çerçevede Özel Yetkili Mahkemeler kurulmuştur.
• 2007 itibarıyla terörün başının sorumluluğu İstihbarat’a verilmiştir.
• 2008’de derin devleti temsil eden Ergenekon örgütüne ilişkin tutuklamalar başlatılmıştır.
• Ergenekon yargısına Özel Yetkili Mahkemeler bakmaktadır.
• 2007’den itibaren MİT terör örgütüyle müzakereye başlamıştır.
• Müzakereler paralelinde geçen zamanda terör azalmamış bilakis artmıştır.
• 2010 itibarıyla, terör örgütünün şehir yapılanması (KCK) dedikleri yeni bir oluşumun adı duyulmaya başlamıştır.
• 2011 seçimleri öncesinde memleketin en popüler dinî cemaatinin sözcüsü sayılacak şahsiyet, bizzat şehir şehir gezip iktidar partisi için propaganda yaptığını deklare etmiştir.
• Seçim öncesinde kısa süreli susan terör faaliyetleri, seçimden sonra tekrar can almaya devam etmiştir.
• Başbakan iki ay içinde 150 şehit verilmesi üzerine müzakere döneminin noktalandığını ortaya koyuştur.
• Paralel olarak doğuda ve batıdaki şehirlerde KCK tutuklamaları başlatılmıştır.
• Devlet kurumlarında ve özellikle emniyet teşkilatında cemaat mensuplarının AKP iktidarı döneminde hızla kadrolaştığı söylentisinden, küçük çocuklar bile haberdardır.
• 2011 yılının son günlerinde Uludere’de 36 yurttaşın bombalanarak öldürülmesinde MİT’in yanlış istihbarat verdiği suçlaması yapılmış; hatta isimler bile zikredilmiştir. İktidar bunu şiddetle reddetmiş ancak olayın failleri bulunamamıştır.
• Halihazırda yaşadığımız 2012 Ocak ayının ortalarına doğru, seçim öncesinde varlığı dillendirilen MİT’in terör örgütüyle Norveç’te yaptığı müzakerelerin 5.sinin ses kayıtları beraberinde bazı yazılı belgeler de basına sızdırılmıştır.
• İki gün kadar sonra MİT müsteşarı ve son müzakerede bulunan diğer isimler için Özel Yetkili Mahkeme Savcısınca sorgulama talebinde bulunulduğu açıklanmıştır. Ancak başsavcı kendisinin bundan haberdar olmadığını söylemiştir.
• Ertesi gün sorgulama talep eden savcı ve bir diğeri devletçe görevden alındı. Aynı gün hızla MİT müsteşarının Başbakanın izni olmadan sorgulanamayacağına dair bir kanun tasarısı hazırlanmıştır.
• Bir sonraki gün Başsavcı, görevden alınan savcının yetkisini aştığını ve kendisinden bilgi sakladığını belirterek görevden alınma doğrudur, demiştir. Ancak hemen bir gün sonrasında, Başsavcıvekili MİT sorgulaması talep eden savcıyı sahiplenerek sorguya çağırılan MİT mensuplarının görevlerini kötüye kullandıkları şüphesi bulunduğu için savcının görevini yaptığını söyledi.
• Tüm bu olanlarla ilgili olarak basında yer alan inanılmaz zenginlikteki(!) spekülasyonlardan bazıları şunlardır: MİT Müsteşarı aracılığıyla Başbakan'a ve iktidara darbe girişimi; İktidar-cemaat çekişmesi; terörün demokratik yollarla bitirilmesini istemeyenlerin işi; dış güçlerin oyunu vs. vs.
Böylesine büyük ve karmaşık/karanlık resme rağmen, pek çok vatandaş gibi ben de bu ülkeden başka bir coğrafyada yaşamak istemem. Son derece sevimsiz imtihanlardan geçtiğimiz ortada. Ancak muhakkak ki günün karanlığı yırtıp bizleri aydınlatacağı saatler yakındır. Allah yardımcımız; yaşadıklarımız hayırlara vesile olsun...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)