8 Mayıs 2011 Pazar

Karl Marx el-Bîrûnî mi okuyordu?

Bu memlekette ne zaman gelir adaleti, eşit paylaşım, sermayenin belli bir kesimde toplanmamasına gibi mevzular söz konusu edilse, sistemle öyle ya da böyle bir göbek bağı olan “Müslümanlar” hemen acımasız saldırılarına başlıyorlar. Durum böyle olunca, eşitlik ve adâlet söylemini önemseyen kesimler, derhal savunmaya geçiyorlar: “Yok hayır, kastımız sosyalizm değil, insanın hak ettiği onurudur…” benzeri açıklamalar getirmek zorunda kalıyorlar.

21. yüzyılda demokrasi, âdil gelir dağılımı vb. konularını anlaşılır kılmak için elbette ki çağdaş batılı kavramlar kullanılacaktır, ya ne yapılabilir ki? Günümüz şartlarında söz konusu terminolojinin batılı olmasının suçluları aranacaksa tarihlerine, dinlerine ve geleneklerine sahip çıkmak yerine kendilerine uzatılan havuçları tercih eden sözde Müslüman iktidar sahiplerine bakılmalıdır.

Oysa gerçek son derece iç acıtıcıdır! Şöyle ki, demokrasi de eşit paylaşım da daha başka bu türden batılı kavramlar da içerdikleri insanî değerler itibarıyla Hıristiyan batılı değil, Müslüman doğuludur. Bu teze ilişkin geniş incelemeler yapılabilir; ancak biz bu yazımızda büyük âlim el-Bîrûnî (v.1048) incelemelerimiz sırasında karşımıza çıkan şaşırtıcı kayıtları paylaşmakla yetineceğiz.

el-Bîrûnî’nin hayat hikâyesi hakkında çalışırken, ismine baktığınızda hiçbir ilişki kuramayacağınız bir eserinde, bildiğimiz anlamda bölgesel katılımcı-demokratik yönetim biçimine çok yakın; hatta daha da dinamik bir siyâset biçiminin izlerine tâ XI. Yüzyıl Gazneliler Devleti sınırları içerisindeki bir bölgede rastladık. el-Bîrûnî, değerli taşlar üzerine yazdığı eşsiz kitabının geniş mukaddimesinde çok önemli sosyo-ekonomik bilgiler yanında siyâset biçimlerine ilişkin bir hatırasına da yer veriyordu:

“Batı sınırındaki bir şehirden çağırılan bir kişi (bana), bu bölgenin yönetiminin sırasıyla beylere verildiğini anlattı. Her bey, gönüllü olarak üç ay sonra kendi hükümdarlığından feragat ediyordu. Dönem geçince, sadakalarını neşeyle sunup, mahpusluktan kurtulmuş gibi evine dönüyor, eski alışkanlıklarıyla meşgul oluyordu. Bunun nedeni, esasında hükümdarlığın rahatlık ve refahtan vazgeçmek olduğudur; böylece, mazlumun zalimle ilişkisi adaletle yargılanabilmekte ve [hükümdarın] hayatı, mal varlıkları ve ailesi korunabilmektedir.”

el-Bîrûnî, bu eserini yaşamının geç bir döneminde kaleme aldığına göre sözünü ettiği bölge Gazne Devleti’nin batısında bulunan bir emirlik olabilir. Üç aylık periyotlarla iktidarın bir başkasına devredilmesi; üstelik bunun gönül rızasıyla yapılıyor olması bin yıl sonrasından bakıldığında dahi son derece ütopik durmuyor mu? Daha da önemlisi, bin yıl öncesinin toplumlarının böyle bir yöntemin iktidarın tasalluta dönüşmesine fırsat vermeyerek zulmü önleyebileceğini tespit etmiş olmasıdır.

Diğer yandan el-Bîrûnî, Kitâbu’l-Cemâhir’in mukaddimesinde mal ya da sermaye biriktirmenin dînen doğru olmadığını Kur’an’dan ayetlerle ortaya koyuyor ve şöyle diyor:

“Allah yolu”, ihtiyaçlarını giderebilmeleri için, cinslerinin yararına yaratılmış insanların, serveti bir elden diğerine geçirmesidir; ancak, servet bir kere biriktirilince, insanlar ondan herhangi bir fayda elde edemeyeceklerdir. Ve bu, Allah’ın emrine aykırı olacaktır.”

Büyük âlim bu önemli giriş cümlesinin ardından Kur’an’dan bir âyet vermektedir:

Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah’ın katındadır (Âl-i İmrân Sûresi, III: 14.)

el-Bîrûnî, âyetten anladığını bir başka âyetle destekleyerek şöyle aktarıyor:
Allah, böylece, yerinde bir geçimin kadınla, gözlerdeki huzurun çocuklarla ve kalplerde kuvvetin mal sahibi olmakla olduğunu göstermiştir. Ancak, aşırı zenginlik ancak dilencilik, saltanat, ipotekler ya da ziraattan toplanabilir. Ve bu biriktirenler, Allah tarafından azarlanmaktadır:
Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek onları Allah yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla müjdele.(Tevbe Sûresi, IX: 34.)

el-Bîrûnî’nin matematiksel coğrafyaya dâir Kitâbu’t-Tahdîdi’ndeki tespitleri ise şaşırtıcı tespitleri içeriyor. el-Bîrûnî’ye göre toplumun temelini iktisadî ilişkiler oluşturmuştur. Bu nedenle devletleri yönetenlerin görevi ekonomik düzeni ve sınıflar arası eşitliği sağlamaktır. Bu bağlamda büyük bilginin tarih anlayışı da iktisadî temellidir: Tarihî olayların iktisadî sebeplerle açıklanması gerekmektedir. Dinî sebeplerle açıklamak ilmen doğru değildir.

Görüldüğü üzere el-Bîrûnî’nin bu tespiti doğrudan Marx’ın tarih ve iktisat teziyle örtüşmektedir. Bu örtüşme çok da dert değil elbette; ama insan ister istemez şu düşünceden kendini alamıyor: yoksa Karl Marx el-Bîrûnî mi okuyordu?

Ankara, 8 Mayıs 2011

1 yorum:

ahmet tolga dedi ki...

"Diğer yandan el-Bîrûnî, Kitâbu’l-Cevâhir’in mukaddimesinde mal ya da sermaye biriktirmenin dînen doğru olmadığını Kur’an’dan ayetlerle ortaya koyuyor ve şöyle diyor:"


"Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel ye
r ancak Allah’ın katındadır (Âl-i İmrân Sûresi, III: 14.)"

mal ve sermaye biriktirmek sadece isin sadece bir boyutu, zenginlik ve burjuva olma kavramı ise cok boyutludur. icinde bulundugu zamanin sartlarini dusunerek yapmıs oldugu analiz dogru, ancak gunumuzu anlamak icin yeterli olmaz.

el-Bîrûnî’nin matematiksel coğrafyaya dâir Kitâbu’t-Tahdîdi’ndeki tespitleri ise şaşırtıcı tespitleri içeriyor. el-Bîrûnî’ye göre toplumun temelini iktisadî ilişkiler oluşturmuştur. Bu nedenle devletleri yönetenlerin görevi ekonomik düzeni ve sınıflar arası eşitliği sağlamaktır. Bu bağlamda büyük bilginin tarih anlayışı da iktisadî temellidir: Tarihî olayların iktisadî sebeplerle açıklanması gerekmektedir. Dinî sebeplerle açıklamak ilmen doğru değildir.

bu tesbit digeri gibi dogru ve yetersiz elbette, nitekim tesbitlerin bu sekilde olmalari da cok normal cunku dogasi surekli degisim uzerine kuruludur ekonominin. El-biruni okumadim ancak emek konusundan yaklasarak analizler yapmamissa marx okuyor oldugunu belirtmek buyuk iddia olur.

Konuya gelince, cok guzel noktalari yakalamissiniz, calismalarinizin devamini dilerim. Musluman dunyasinin ekonomiye yaklasımi , ekonomik dunyayi , bunun uzerinden kurulan yasami anlaması bunlari anlatanlarinin olmasi cok onemli ihtiyac. müslüman dunyasi ve mensuplari ekonomik dusunmeyi, ekonomik yasamayi ogrenmedigi surece etrafinda gordugu bir suru seyi, yasadigi, yasamak zorunda birakildigi sacmaliklari, anlamlandiramayacaktir bile, degil yon vermek.

Ekonomik yasamak derken, ekonomik kumpir'den bahsetmiyorum :).